Sadece tüketilen yiyecekler değil, içecekler de şişmanlatabilir

Sadece tüketilen yiyecekler değil, içecekler de şişmanlatabilir

~~Sadece tüketilen yiyecekler değil, içecekler de şişmanlatabilir

1996 İlkbahar mevsimi, İstanbul. Üniversiteye hazırlık aşamasında evden dershaneye, dershaneden eve bir hayat sürüyordum. İyi bir üniversite ve geçerli bir meslek uğruna gece gündüz ders çalışıyordum. Hal böyle olunca sosyal hayatım gibi fiziksel aktivitelerim de sonlanmış durumdaydı. Sürekli olarak test çözer, hareketsizce ders çalışır bir haldeydim. Sessizliği fırsat bilip özellikle geceleri ders çalışmaya başlamış, uyku düzenimi iyice bozmuş durumdaydım. Sınav stresi kendini iyiden iyiye hissettiriyordu. Hatta bir akşam öylesine tatlı bir kaşıntı ile kendini ve etkisini gösterdi ki, ayna karşısında boynumun nasıl kabardığını görünce kendimden korkmuştum. 

# Yıllar sonra öğrendim ki; stres durumunda vücut kortizol hormonu salgılarmış. İsim benzerliği olduğu gibi yan etkisi de benzer nitelikteymiş. Tıpkı kortizon ilaçları gibi kilo alımına ve yağlanmaya sebep oluyormuş. Özetle, “stres şişmanlatıyor” denebilir. Tabi bu mazeretlerin arkasına sığınacak değilim. Stres kaynaklı olarak, karnımın tok olmasına rağmen sürekli bir şeyler yeme ihtiyacı hissediyordum. İç sıkıntıyı gidermek adına yediğim besinler de abur cubur diye tabir edilen sağlıksız alternatifler olunca şişmanlamak kaçınılmaz hale gelmişti. Ancak kilo almamda içtiklerimin de etkili olduğunu kabul etmem gerekir.

 Çay ve kahve gibi sıcak içecekleri normalde ayda 1 kere ya içerim ya içmem. Halen de durum aynen böyledir. Ancak o dönemlerde gece uykum gelmesin diye kahve içme alışkanlığı edinmiştim. Tabi kafeine hiç alışkın olmayan ben, kahvenin tadını yumuşatmak adına sadece süt eklemekle yetinmeyerek bir kupanın içerisine ortalama 8 - 10 tane de küp şeker atıyordum. Rekorum 13 küp şeker! Her bir küp şekerin ortalama 12 kkal olduğunu hesap edersek kupa başına yaklaşık 120 kkal enerji alıyordum. Günde 2 tane kahve içtiğimi hesaba alırsak zaten şişmanlık kaçınılmaz hale geliyor.

1997 İlkbahar mevsimi, Ankara. Üniversitenin ilk senesinde arkadaş çevresinin etkisi ile okul kantininde küçük bardaklarda satılan meyve aromalı çaylardan içmeye başladım. Zaten tatlı olan bu çaylara bile 4 küp şeker atarak çevremdekilerin tepkisini çekmeyi başarmıştım. Bir gün bu durumun altında yatan sebebi öğrenmek adına araştırma görevlilerimizden birinin yanına gittim ve aramızda şöyle bir diyalog gerçekleşti:

- Hocam ben şeker hastası mıyım acaba?
- Bunu da nerden çıkardın?
- Tatlıyı severim, pek fazla “hayır” diyemem. Ama bir pastanenin önünden geçerken “içeri girip bir porsiyon tatlı yesem” de demem. Ancak 1 çay bardağına 4 küp şeker atıyorum. Bu durum şeker hastalığının bir belirtisi mi acaba?
- “Çok fazla şeker tüketen kişiler illa ki şeker hastasıdır” diye bir kaide yok. Ancak bu durum şeker ve kalp hastalığı açısından önemli bir risk teşkil ediyor. Günlük aldığın enerjinin %10’undan fazlası rafine şeker kaynaklı olmamalı. Net bir şey söyleyebilmek adına istersen bir kan tahlili yaptır ki kafamızda soru işareti kalmasın.

Bu konuşmanın üzerine ilk fırsatta kan şeker seviyemi ölçtürdüm ve 70 - 100 mg/dl olması gereken aralığın aritmetik ortalaması 85 mg/dl gibi güzel bir sonuçla karşılaştım. Sonucu hocamla paylaştım:

- Netice gayet iyi, bana kalırsa senin durumun alışkanlıklarınla ilgili. Eğer istersen şeker dozunu artırdığın gibi azaltabilirsin. Sonuçta hiç kimsenin rafine şekere ihtiyacı yok!
- İyi ama nasıl? Sıcak içeceklerin üzerinde şekerin etkisiyle köpük oluşmadığında bana sanki şekersizmiş gibi geliyor.
- Bu yönüyle biraz da psikolojik olsa gerek. (Aspartam içeren bir yapay tatlandırıcıyı bana doğru uzatarak) Şeker yerine bunu kullanmayı dene…
- Aman hocam! Bunlar kanserojen değil mi?
- Uf yaaa, kim demiş? Öyle bir şey yok, için rahat olsun. İsminin yapay olması seni korkutmasın, hem öyle olsa yeryüzündeki neredeyse tüm şeker hastaları kanser olurdu.
- Haklısınız. Peki, ben bundan kaç tane atacağım?
- Her 1 tablet yapay tatlandırıcı 1 küp şeker kadar tat verir.

Bu konuşmanın üzerine hemen kantine geçtim ve kendime 1 çay söyledim. İçerisine de 4 küp şeker yerine 3 küp şeker ve 1 adet yapay tatlandırıcı attım. Baktım ki lezzet aynı, değişen bir şey yok. Yaklaşık 3 gün bu şekilde devam ettim. Sonrasında 2 küp şeker ve 2 yapay tatlandırıcı ile denedim; sonuç yine aynı. Birkaç gün sonra 1 küp şeker ve 3 yapay tatlandırıcıyla da fark olmadığını görünce, 0 şeker ve 4 tatlandırıcı ile içmeye başladım. Bir müddet bu şekilde devam ettikten sonra, “neden 0 şeker, 0 tatlandırıcı denemiyorum ki?” diye kendime sordum. “4 Adet tatlandırıcıyla içen bir kişi, 3 tane ile de içebilir” düşüncesiyle birer birer azaltma yoluna gittim ve kısa bir süre sonunda sıfıra kadar indim. Artık ne şeker ne de tatlandırıcı kullanıyordum. O gün bu gündür şeker ve tatlandırıcı olmadan içebiliyorum.

Takip ettiğim bilimsel bir dergide Hıncal Uluç ile yapılan bir röportajda “ben şeker hastası olduktan sonra çayın, kahvenin gerçek tadını almaya başladım” şeklinde bir cümle okudum. Kendi üzerimdeki bu denemenin ardından bahsi geçen yorumun ne kadar doğru olduğunu bizzat yaşadım. İstedikten sonra mantık çerçevesindeki her şeyin üstesinden gelinebileceğine inanan biriyim, her şey karar vermekte bitiyor.

Bu makale 13 Mart 2019 tarihinde güncellendi. 0 kez okundu.

Yazar
Uzm. Dyt. Turgay Köse

Uzm. Dyt. M. Turgay KÖSE, 1977 yılında İstanbul'da doğmuştur. Hacettepe Üniversitesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü’nde başladığı lisans eğitimini başarıyla tamamlayarak Diyetisyen unvanı almıştır. 2004 yılında Hacettepe Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü’nde yüksek lisans programını tamamlayarak Toplu Beslenme Sistemleri Bilim Uzmanlığı almıştır.

Uzm. Dyt. M. Turgay KÖSE, Muğla Bodrum'da bulunan Sianji Well - Being Resort'ta hizmet vermektedir.

Etiketler
Tatlandırıcılar yararlı mıdır
Uzm. Dyt. Turgay Köse
Uzm. Dyt. Turgay Köse
Muğla - Diyetisyen
Facebook Twitter Instagram Youtube