Neden ilişkilerin başında hayat tatlıdır

Neden ilişkilerin başında hayat tatlıdır

NEDEN İLİŞKİLERİN BAŞINDA HAYAT TATLIDIR ?      

İlişkilerin başlangıcında ayrılıklar nadiren görülür, ayrılık düşünsel olarak ilişkinin ortada başlayan, sona yakın olan ve nihayetinde sonlanan sonlandırandır.  İlişkilerin başında sahte kendiliklerle, otantik olan maskelenir ve karşı tarafın taleplerine uyum gösterilir ve ‘’ilişki özveri ister’’ kılıfıyla devam eder(aslında ödün verilmeye başlanmıştır bile). İşler istenildiği gibi gitmediği zaman özveriden ziyade ‘’ödün veriyorum’’ ifadesine dönüşür(ödün verildiğinin farkına varılır ama buna devam edilir). İlişkilerde, kavramlarda olduğu gibi ilişkinin niteliği, kişiler, davranışlar her şey dinamiktir. İlişki kendi doğası gereği dinamiktir. Çünkü ilişki duyguların, düşüncelerin sürekli değişim gösterdiği bireylerin kişilikleriyle kişilik bulur. İlk başlarda dürtüsel olan, ihtiyaca dair olan her şey askıya alınır, somut istekler yanıt bulur. İşin içine jestler, iltifatlar, centilmence davranışlar hakim olur. Fakat bu unsurların hakimiyetlerinin ömrü kısadır. İçsel olanlar inkar edilir, gerçek kendilik askıya alınır, İlişkilerin başındaki sahte kendilikle hareket etme ihtiyacının motivasyonu, istila etmek- ele geçirme düşüncesidir. Ele geçirilen garantilenir ve kişinin sabitleneceği ve hiç bir yere gitmeyeceği ve gidemeyeceği düşünülür. Ele geçirme isteği olarak top ‘’aşk’’a atılır. Aşığım her şeyi yaparım. Aşkta bireylerin birbirlerine çok yakın olması hatta birbirlerinin içine girmesi yasal olmakta ama bu duyguların yerini daha gerçek kendiliğin ihtiyaçları ortaya çıktıkça işin rengi değişir pembe kızmızıya, kırmızı da yavaş yavaş daha iç karatıcı renklere dönüşür ya da öyle algılanmaya başlanır.

Çift terapisine gelen insanların ilişkinin başındaki hakim olan duygularla, ilişkinin sekteye uğramaya başladığı zamanlardaki duyguların taban tabana zıt olduğunu görürüz. Bu zıtlaşan ve negatifleşen duyguları ilişkinin başında yok mudur? Tabi ki vardır ama ifade edilmez, üzerinde düşünülmez, açığa vurulmaz onlar belli bir müddet için uyuşturulur ve konuşacak halleri kalmaz. Tabi ki bu uyuşturmanın bir kısmı bilinçli büyük bir kısmı da bilinçsizdir. Çünkü ilişkinin başında hakim olan karşı tarafın verebileceği düşünülen, zannedilen sonsuza kadar sevilme, korunma, düşünülme, kapsanma, sarmalanma gibi daha çok geçmiş dönem çocuksu ihtiyaçların hakimiyeti vardır. Burada aslında her insan babası gibi bir adam arar ya da her erkek annesi gibi bir insan arar kalıbından bahsetmiyorum. Çünkü ilişkileri belli bir noktaya kadar, neredeyse iki tarafın birbirini koşulsuz kabul ettiği bir düzenden, tahammülsüzlük noktasına gelmek dinamikleri basit olan bir süreç değildir.

Çiftlerin çoğu bir anda tesadüfen olduğu düşünülen bir kişi ile tanışırlar. Kimisi henüz hoşlandığını söyler, kimisi çok seviyorum der kimisi de aşık olduğunu hisseder. Bu ilişkiye girişin vizesidir. Daha sonra ilişki yaşanmaya başlar. İnsanlar belli gerçek kendiliklerini bir kenara bırakıp sahte ve sadece anlık hazza dayanan duyguların tatminini sağlarlar, içsel ihtiyaçların sesi duyulmaz, otantik olana sadece tebessüm eden, bir dediğini iki etmeyecek düşüncelerin görselliğinde maske edinirler. Bütün içsel olan, içsele dair olan ihtiyaçlar, anlık hazzı yaşamak, sadece o anın tadını çıkarmak gibi çok nadir yapabildiğimiz durumların hakimiyetinde devam eder. Belli bir zaman sonra dürtüsel ihtiyaçlar, istekler, çocuksu idealler vs. o maskeyi düşürmeye çalışır kimisi de bir daha uzun duru kimisinde ikisi kısa bir süre sonra maske yüzden düşer. Evet ortaya çıkan ilk tanıdığınız adam ya da kadın değildir. Çünkü ilk tanıştığınız şimdiki değildir. İlk tanıştığımız; tanışmak istediğimiz, karşılaşmayı umut ettiğimiz, bir zamanlar düşünsel olarak kaybettiğimiz ve bulduğumuzu sandığımızdır. Burada ‘’ilk zamanlar bireyler basit bir şekilde aslında rol yaparlar demiyorum’’ bunun yerine karşı tarafı ele geçirme düşüncesiyle aktive olmuş kimliğin varlığına, bireylerin kendileri de kısmen farkındadır. Zaten aşk için ‘’ hiç böyle bir şey yaşamadım’’, ‘’ aşığım ,mutluyum’’ ifadeleri aslında gerçek kendiliğin hakimiyetin olmadığının, istenen ve beklenenin ya da bir zamanlar hayal edilenin inşasıdır. Çiftler kendi geçmişlerinin gölgesinde ilişki kurup o gölgeyi gerçeğe dönüştürmek isterler. Fakat bu iki tarafında arzusudur. Gerçek benlik ortaya çıkınca uyutulmuş, askıya alınmış beliğin dürtüsel ihtiyaçları o taşkın yaşanır ki, karşı tarafı dinlemeye tahammül edemeyip kendi isteklerinizi bir an önce gerçekleştirmek istersiniz ve yetişkinliği geçmişin izinde bırakıp çocuksu inat içinde karşı tarafa saldırmaya başlarsınız. Ve bu kavgalarda iki çocuğun ortada oyuncağı kapma yarışı gibi bir duruma dönüşür ve kıyasıya bir mücadele ve yıkıcı davranışlar sergilenir. Çift görüşmelerinde en çok zorlandığım çiftlerin birbirlerinin söylediklerini dinleme konusunda saygı göstermeleri, dinlemeye tahammül edebilmeleri, gerçek anlamda dinleyebilmeleri yönünde onları motive etmemdir. Çünkü artık içsel olan canlanmış ve yıllarca beklemenin verdiği sabırsızlıkla tatmini zorlamaya başlamıştır.

Bir çiftin kavgası aslında bir çocuğun ebeveynleriyle yapmış olduğu mücadeleye ne kadar çok benzer;

Onu kaybetme korkuları, onu kimseyle paylaşamam düşünceleri, istedikleri gerçekleşmeyince hırçınlaşma, güven meselesinin vurgulanması, anlık uzaklaşmaların verdiği kaybetme korkuları, çocuğun annesi dinlemesinden ziyade, sürekli konuşup olmazsa ağlayıp sadece isteğinin gerçekleşmesine yönelmesi. Tabi ki bu duygular ve davranışlar, düşünceler insanoğlunun ortak özellikleridir. Fakat kavga anında çiftler davranışsal anlamda nasıl gerileyip ilkel bir şekilde mücadele verdiklerine tanık oluruz. Aslında ilişkinin başındaki kişilerin davranışsal tutumlarıyla, düşünceleriyle ve duygulanımlarıyla, tartışmaların başladığı durumlarda yaşananlar aynıdır. Yani ilk başlardaki aşkın vermiş olduğu coşku ile çılgınlık yapan, hiçbir şeyi düşünmeyen ve anlık yaşayan, anlık hazzın efendi olduğu, yetişkin dünyasında uzak ama sadece pozitif duyguların olduğu durumlarla , tartışma esnasında birbirini dinlemeyen konuşmaktan ziyade ‘’yenen olma’’ mücadelesi veren, düşünmekten ve muhakeme etmekten uzak, yıkıcı bireyler. Aslında bireyler farklı değildir. İçsel anlamda aynı olan bireyler sadece içsel olanlar ifade edilmez ve ifade edilmek istenenler ertelenir. Sözel açıklık örtülmüştür. Örneğin partnerini etkilemek adına ilişkinin başlangıcında çılgınlıklar yapan, değişik sürprizler sunan. son derce coşkulu biri evlendikten sonra durağanlaşması onun aslında zaten kişiliğinin özüne döndüğünü gösterir. Çünkü espriler yapmak, coşkulu olmak karşı tarafın arzusunu yerine getirmek içindir, birey kendi gerçek kendiliğini dışa vurmamıştır. Burada kasti ve bilinçli bir göz boyamadan da söz edemeyiz. Elde etme arzusu ilk başlarda karşı tarafının arzusunu tatmin etmekten geçmektedir. Motivasyon ele geçirme düşüncesi ve hedefidir. Şunu unutmamalıdır ki bu davranışlar yani ele geçirme arzusunun motivasyonu planlı olan bir davranış örüntüsü değil. İlişkinin içinde var olan belirleyicilerdendir.

Bu makale 16 Mart 2019 tarihinde güncellendi. 0 kez okundu.

Yazar
Uzm. Psk. Fatih Sönmez

Etiketler
Çift terapisi
Uzm. Psk. Fatih Sönmez
Uzm. Psk. Fatih Sönmez
İstanbul - Psikoloji
Facebook Twitter Instagram Youtube