Ergenlik dönemi: sorunlu mu değil mi?

Ergenlik dönemi: sorunlu mu değil mi?

Ergenlik; ergen, genç, genç yetişkin ve benzeri bir dolu her gün kulağınıza gelen belki de halen içinde bulunup doya doya yaşadığınız dönem. Peki gerçekten de bu kadar sorunlu mudur, bu ergenlik denilen dönem ya da her ergen sorunlu olmak zorunda mıdır? Gelin bu sorulara bu sefer alanda iz bırakmış psikoloji kuramcılarının gözleriyle bakalım ve daha sonra karar verelim ya da bırakalım dönemi kuramcılar, uzmanlar, psikologlar düşünsün biz bu dönemin tadını çıkartalım.

Aristo’nun günümüzden yaklaşık olarak 2300 yıl önce çizdiği genç tablosu pek çok açıdan günümüzdeki ergeni çağrıştırmaktadır. M.S. 120 yılından günümüze uzanan tarih içerisinde çok çeşitli kültürlerden topladığı ergenlik gelişimi ile ilgili 200’den fazla otobiyografi, günce ve mektubu incelendiğinde, bunalımlı bir ergenlik döneminin tüm kültürlerde ve tüm zamanlarda var olduğu görülmektedir.

Ergenlik dönemini başlı başına çalışılması gereken bir dönem olarak düşünen ve konuya bilimsel yöntemle yaklaşan ilk kişi Stanley Hall ergenlik dönemini Almanca’daki bir edebiyat akımının isminden hareket ederek ‘fırtına ve stres’ (storm and stress) dönemi olarak değerlendirmiştir ve ergenlik dönemini temelde ‘çelişkiler’ dönemi olarak tanımlamıştır.

Psikoanalitik görüşe göre çocukluktan yetişkinliğe geçiş dönemi olarak görülen ergenlik yaşamın diğer dönemlerine göre daha sorunlu bir dönemdir. Dönemin bir ‘geçiş’ olarak algılanması, kavramsal açıdan, göreceli olarak daha sabit iki nokta arasında yer alan bir ‘değişme, büyüme ve dengesizlik’ durumunu düşündürmektedir. Diğer bir deyişle, ergenlik, fiziksel, sosyal ve psikolojik olgunluk açısından değişme, büyüme ve dengesizlik dönemidir. Çocukluk geride kalmıştır ama yetişkinliğe henüz ulaşılamamıştır. Diğer bir deyişle, yetişkinlik ve çocukluk arasında sıkışıp kalmıştır.
Anna Freud’a göre ise ergenlik bazı uyum sağlama çabalarıyla geçirilen bir dönem olduğunu düşünmektedir. Ergen cinsel dürtülerinin kontrolü ve bunlardan zevk alma arasında bir denge oluşturmalıdır.

Erikson’a göre çocuklukla kıyaslandığında bu dönemde ergenin baş etmek zorunda olduğu değişimler artmaktadır. Biyolojik olarak ergen vücudunda meydana gelen değişikliklere uyum sağlamak ve bunlara bağlı ortaya çıkan cinsel dürtülerle baş etmek konumundadır. Ergenlik döneminde kimlik gelişimi önemli ve dönemin gelişimsel ödevidir. Ergenlik yetişkinlikteki üç çekirdek çatışmaya bir hazırlık dönemidir. Gencin cinsel kimliğini tanımlama çabaları yetişkinlikteki “Mahremiyete Karşı Kapalı Olma” korkusunun temelini oluşturmaktadır. Gencin toplum içindeki yerini bulma çabaları onu yetişkinlikteki “Durgunluğa Karşı Üretkenlik” çatışmasına hazırlamaktadır. Mevcut ideolojiler arasında kendi değer yargılarını oluşturmaya çalışması genci yetişkinlikteki “Ümitsizlik ve Çaresizliğe Karşı Katılım ve Bütünlük” çatışmasına hazırlar.

Öğrenme kuramcılarından sosyal öğrenme kuramının esaslarını ergenlik gelişimine uyarlamış, cinselliğin önemli bir yeri olduğu konusunda görüşe katılmakla birlikte hayal kırıklığı, saldırganlık endişe, merak ve bağımlılık gibi öğrenilmiş veya öğrenilmemiş dürtü ve isteklerin bireyi harekete geçirdiğini belirtmişlerdir. Ergenin daha önce öğrendikleri ile toplumun kendisinden beklentileri çeliştiğinde ortaya çıkan durum karşısında yaşadığı çelişki üzerinde dururlar. Bandura ise ergenliğin bunalımlı bir dönem olduğu fikrine karşı çıkmaktadır. Düzenli istikrarlı ve sevecen ailelerden gelen ergenlerin bu dönemi rahat geçirdiklerine belirtmiştir.

Ergenliğin bir karmaşa (turmoil) dönemi olup olmadığını sorguladıkları bazı çalışmalar bu dönemin gerçekten sorunlu bir dönem olduğu sonucuna varmışlardır. Ancak ergenlik çağının ruhsal bakımdan çalkantılı bir dönem olduğu yolundaki görüşlere rağmen bu dönemin sanıldığının aksine bütün ergenler için fırtınalı bir dönem olmadığı küçük bir grup için sarsıntı verici olduğu, birçok gencin ergenliği kaygı verici olmayan büyüme ve gelişim krizleriyle tamamladığı düşünülmektedir.

Ergenlik döneminin bir bunalım ve karışıklık dönemi olduğu görüşü temelde klinik kökenlidir. Görüş, esas olarak psikanalitik tedaviye alınmış ‘sorunlu’ ve ‘rahatsız’ gençlerden elde edilen gözlemlere dayanmaktadır. Oysa, ‘normal’ gençlerle yapılan çalışmalardan elde edilen veriler incelendiğinde, ortaya tamamen farklı bir tablo çıkmıştır. Ergenlik döneminin stresli olduğunu destekleyen kanıt yoktur.
Büyüme ve cinsel gelişmenin verdiği farklılıklara uyum gösterme ve bu duruma uygun davranış ve tutumları öğrenme sırasında yaşanan gerginlikler ergenlikteki bir grup bireyi ruhsal olarak hassaslaştırmaktadır. Ergenliğe eşlik eden hızlı fiziksel değişimin, dış görünüşü ya da çekiciliği algılama ve buna bağlı özgüven sorunları gibi psikolojik süreçler üzerinde ters etkileri olabilmektedir.

Bu dönemde önemli ruh sağlığı sorunları yaşansa da çoğu ergenin bu dönemi sorunsuz geçirebildiği yapılan çalışmalar tarafından desteklenmektedir. Buna rağmen çocukluk dönemiyle karşılaştırıldığında ruh sağlığı sorunlarının ergenlikte artış gösterdiği ve duygusal iniş çıkışların daha yaygın yaşandığı birçok araştırmacı tarafından kabul edilmektedir. ‘Normal’ ergenlerle yapılan geniş çaplı taramalarda ve boylamsal çalışmalarda ergenlik döneminin iddia edilenin tersine bunalımsız ve stressiz olduğu, gelişimin rahat bir şekilde aksamadan geliştiği ve gençlerin içsel çatışmalarla, çelişkilerle ‘bunalmadığı’ izlenmiştir.

Özetle ergenliğe dair yapılan çalışmaların ve yazılan kuramların çoğu ergenliğin gerçekte hiç de öyle sanıldığı gibi sorunlu bir dönem olmadığını açıkça ortaya koymaktadır. Pek çok ailenin de bu anlamda “aman çocuğumuz sorunlu bir döneme giriyor” “aman biz şimdi, ne yapacağız” derken kendi kendilerini ve çocuklarını farkında olmadan programladıkları ve istemeden soruna doğru yönlendirdikleri görülmektedir.
Benim tavsiyem ise, tek cümle ile şu olacaktır; ergenlik dönemi tek başına hiçbir anlam ifade etmez, sorunu yaratan kişilerin döneme olan olumsuz bakış açılarıdır.
Olumlu bakış açılarınızın daha da zenginleşmesi umuduyla…
Uzm.Psk.Murat SARISOY

Our future gençlik&magazin dergisi sayı:37 aralık 2007

Bu makale 17 Mart 2019 tarihinde güncellendi. 0 kez okundu.

Yazar
Dr. Psk. Murat Sarısoy

Dr. Psk. Murat Sarısoy, 1975 yılında doğmuştur. Lisans öncesi öğrenimlerinin ardından Ege Üniversitesi Psikoloji Bölümünü başarıyla tamamlamıştır. yine Ege Üniversitesi, Psikoloji Bölümü’nden doktora derecesini alarak tamamlamıştır. Türk Psikologlar Derneği ve Türk Psikolojik Danışmanlık Derneği'ne üyeliği bulunan Dr. Psikolog Murat SARISOY alanda yazdığı popüler makaleler, Aile-Çocuk Danışmanlığı ve Evlilik, Aldatma, Boşanma ve Eş Terapileri, Bireysel Bilişsel Davranışçı Terapiler, Panik Atak ve EMDR vb. Duyarsızlaştırma Terapileri üzerine televizyon programları, Psiko-Onkoloji (Kanser Psikolojisi) konusundaki bilimsel ve popüler çalışmaları mesleği konusunda ki etik tavrı ile tanınmaktadır. Dr. Psikolog Murat SARISOY aynı zamanda Ege Lösemili Çocuklar ve Onkoloji Derneğinde gönüllü olarak sosyal komite başkanlığı da yapmaktadır. Mesle ...

Etiketler
Sorun
Dr. Psk. Murat Sarısoy
Dr. Psk. Murat Sarısoy
İzmir - Psikoloji
Facebook Twitter Instagram Youtube