Epidermal prekanseröz lezyonlar

Epidermal prekanseröz lezyonlar

 

                Epidermal prekanseröz lezyonlar, kendileri selim (iyi huylu) nitelikli oldukları halde, seyirlerinin herhangi bir döneminde %10’un üzerinde kanserleşebilen hastalıklardır.

                Önceden hastalar doğrudan bu yakınmalarla başvurmazlar iken, son dönemlerde deri kanserleri konusunda bilinçlenme ile birlikte prekanseröz lezyonlar için dermatoloji kliniklerine başvuru sayısı giderek artmaktadır. Deri kanserlerinde olduğu gibi Avustralya, Güney Afrika ve güneşli diğer ülkelerde yaşayan beyaz tenli insanlarda çok rastlanır. Ülkemizde de prekanseröz hastalıklara sık rastlanılır. Prekanseröz lezyonların etyolojileri deri kanserleri ile aynıdır. Bunlar:

1. Ultraviyole ışınları

2. Radyasyona maruz kalma

3. Isı

4. Travma

5. Kimyasallar

6. immunolojik faktörler

7. Enfeksiyonlar

8. Genetik sendromlar

Ultraviyole: UV deri kanserlerinin en önemli oluşum nedenidir, neredeyse %90 veya üzerinde etkilidir. UVB doğrudan, UVA ise serbest radikaller aracılığıyla DNA hasarı yapar. Deri kanseri ve prekanseröz gelişimi için yaşam boyu alınan UV çok önemli olmakla birlikte, ilk 10 yaşta alınan enerji miktarı ve yaşanan güneş yanıkları çok fazla etkilidir ve bu ilk 10 yaşta korunma çok daha önemlidir.

                UV’nin yaşam boyu alınan toplam doza bağlı  kümülatif etkisi sonucu özellikle epidermal prekanseröz lezyonlar ve bazal hücreli karsinom ve spinal hücreli karsinom gelişir. Kısa sürede, yanık yapacak ölçüde yüksek doz UV alınması ise daha çok malign melanom gelişimini tetikler.

                UV ışınlarından korunmanın en önemli yolu giyinmedir. Sık dokulu ve kuru bir giysi, çok iyi koruma sağlar (Koyu renk daha iyi). Şapka, gölge vb, yaklaşık %50 koruma sağlar, bu nedenle çok fazla güvenilmemelidir. UVB ve UVA’yı tutan iyi bir gün perdesi giysiler dışında kalan alanlar için çok yararlıdır. SPF (güneşten koruma faktörü) 15-25 arası normal sağlıklı bir insan için yeterlidir. Güneşe çıkılmadan 20-30 dakika önce ve tüm açıkta kalan alanlara homojen olarak sürülmelidir. Normal gündelik yaşamda (el ve yüz koruması için) 4 saate kadar koruma sağlar, denizde ve plajda ise 2 saatte bir yeniden sürülmelidir.

Prekanseröz Lezyonlar:

1)      Ultraviyole ışınları

Solar(Aktinik) Keratoz

Deri Boynuzu

Aktinik Keilitis

Kronik radyodermatit  

2)      Kimyasal ile oluşan keratozlar

Arsenik keratozu

Katran ve zift keratozu

Atebrin dermatit

3)      Kalıtsal prekanserözler

Kseroderma pigmentozum

Epidermolizis büllosa distrofika

Genetik tilozis

Ataksiya telenjiektaziya

Bloom sendromu

Rothmund-Thompson sendromu

Epidermodisplaziya verrüsiformis

İktiyozis histriks

4)      Travma ve sikatrisler

Yanık sikatrisi

Isı hasarı

Her türlü kronik ülser, sinüs ve fistür

Diskoid kupus eritematozus

Lupus vulgaris (deri tüberkülozu)

5)      Mukozaların prekanserözleri

Lökoplazi

Oral florid papillomatöz

Keilitis glanduralis          

Aktinik keratoz: En sık görülen prekanseröz lezyondur.Ultraviyole ışınlarının etkisiyle gelişen, orta ve ileri yaş grubunda açık tenlilerde güneş gören bölgelerde ortaya çıkan prekanseröz lezyonlardır. Erkeklerde ve açık havada uzun süre çalışmayı  gerektiren işlerde çalışanlarda daha sık görülmektedir. Aktinik keratozların en sık yerleştiği bölgeler yüz, burun, kulak kepçeleri, el sırtları, saçlı deri ve önkollar gibi güneş ışınlarına açık olan bölgelerdir. Genellikle 2-7 mm çaplarında keskin sınırlı olmayan keratotik bir yüzeye sahip, yer yer gri-kahverengimsi yer yer kırmızı, kuru ve sıkı yapışık skuamlı makül, papül veya plak ile karakterizedir. Aktinik keratozlar skuamöz hücreli karsinoma dönüşme eğilimi bakımından önem arz ettikleri gibi diğer melanoma ve nonmelanoma deri kanserlerinin gelişme riskinin artığının da habercisidirler. Lezyonlarının üzerinden zamanla boynuzsu bir tabaka gelişebilir ve bu tablo kornu kutane (deri boynuzu) olarak adlandırılır. Lezyonda gelişen indurasyon, eritem, erozyon ve büyüme skuamöz hücreli karsinom riskinin arttığını gösterir. Tedavi edilmeyen aktinik keratozlarda malign dönüşüm oranı %1-2 arasındadır. Hastalığın önlenmesinde en etkili faktör güneşten korunmadır. Çocukluk döneminden başlayarak hayat boyu güneşte kalınan sürenin azaltılması ve gün ortasında güneşten korunma gerekmektedir. Elektrokoter, krioteapi, küretaj, 5 fluorourasil, topikal retinoik asit , imiquimod, diclofenac, ingenol mebutate jel, fotodinamik tedavi gibi çeşitli tedavi yöntemleri vardır.

Aktinik Keilit: Uzun yıllar güneş ışığına maruz kalma sonrası ortaya çıkan dudakların inflamatuar reaksiyonudur. Aktinik keilit, skuamöz hücreli karsinoma dönüşme ihtimali olan lezyonlardır. Çiftçiler, rüzgar sörfü yapanlar, dış ortamda çalışanlar, açık tenli kişiler ve tropikal ülkelerde yaşayanlar risk grubunda yer alırlar. Alt dudakta beyaz renkli parlak ve sınırları belirgin hiperkeratotik veya erode alanlar mevcuttur. Aktinik keilitisin tedavisi semptomları gidermeye ve skuamöz hücreli karsinomu önlemeye yönelik olmalıdır. Hastalığın erken dönemde saptanması ve skuamöz hücreli karsinoma ait bulguların olmaması durumunda etkili güneşten korunma yöntemleri ve takip yeterlidir.

                İlk üç tablo kümülatif UV etkisiyle oluşur, normal koşullarda yaşayanlarda 40-50 yaş sonrası, küçük yaştan ve yoğun güneş altında yaşayanlarda ise 30-35 yaşlarında ortaya çıkar. Ortak özellikleri hepsinin atrofik, kuru ve lekeli, yaşlı derisi diye adlandırdığımız güneş hasarlı bir zeminden gelişmeleridir.

Lökoplazi (Leukoplakia): Mukozaların beyaz renkte deriye sıkıca yapışık makül ya da plak prekanseröz lezyonudur. Çoğunlukla ağız mukozası, anal ve kadın genital mukozasında görülür. Etyolojisinde alkol, sigara kullanımı, iyi oturmamış protezler, kötü ağız hijyeni, kronik travma ve enfeksiyonlar sorumlu tutulmaktadır. Lökoplaki pakioniki konjenita, diskeratozis konjenital ya da Howell Ewans sendromu gibi bazı genodermatozların bir belirtisi olabilir. Etyolojik faktör tespit edilip ortadan kaldırılırsa gerileme gösterebilir. Bunun dışında tedavide topikal 5-florourasil, lazer, kriyoterapi, total eksizyon veya Mohs cerrahisi uygulamaları, sistemik retinoik asitler, fotodinamik tedavi tercih  edilebilir.

Kronik Radyodermit: Radyasyondan uygulanan alan üzerinde yıllar sonra (5-20 yıl) ortaya çıkan hiperkeratotik plaklardır. Lezyon atrofik, buruşuk, ortası sklerotik, ağ şeklinde veya benekli, alacalı pigmentasyonlu bir plaktır. Lezyonlar radyoterapi alan hastalar dışında röntgen ışınlarına maruz kalan teknisyenler ve hekimlerde de gelişebilir. Lezyonların %20-30 kanserleşme riski vardır. Radyodermatit zemininde radyasyon keratozu dışında sarkomlar da gelişebilir. En sık olarak yanık sikatrisleri ve eritema kalorikumla karışır. İnvaziv skuamöz hücreli karsinoma dönüşen lezyonların metastaz yapma olasılığı yüksek olduğu için tedavide tek seçenek bütün alanın cerrahi eksizyonudur.

Erythema ab igne (Eritema Kalorikum): Isınma pedlerinin uzun süre teması ya da küçük elektrikli veya gazlı ısıtıcıların ısınma amaçlı yakın kullanımı sonucu ortaya çıkan ağ şeklinde eritem, telenjiektazi ve hiperpigmentasyonla karakterize maküler ya da plak lezyonlardır. Özellikle bacakların alt yan kısımlarında sık gözlenir. Erythema ab igne zemininde az da olsa skuamöz hücreli karsinom gelişebilir.

Sikatrisler: Deri üzerinde 10-20 yılını tamamlamış her türlü sikatris prekanseröz özellik kazanabilir, fakat yanık sikatrisleri ve lupus vulgaris sikatrisleri en sık neden olanlardır. Özel bir tedavi yoktur.

Kronik Ülser ve Fistüller: Yine deri üzerinde 10-20 yıl eskimiş her türlü ülser ve fistül prekanseröz nitelik kazanır. Derin mantarlar, aktinomikozlar ve osteomiyelitlerin fistülleri, variköz, diyabetik ülserler bu grupta sayılabilir. Bunlar için takip dışında bir şey yapılamaz.

 

 

 

 

Bu makale 7 Mart 2019 tarihinde güncellendi. 0 kez okundu.

Yazar
Uzm. Dr. Buket Bayram

Etiketler
Prekanseröz deri lezyonları
Uzm. Dr. Buket Bayram
Uzm. Dr. Buket Bayram
İstanbul - Dermatoloji
Facebook Twitter Instagram Youtube