Disleksi

Disleksi

Altı yaşına gelen bütün sağlıklı çocuklar,  okuma-yazma öğrenecek bilişsel gelişim düzeyine erişirler. Okula başlayan bir çocuktan beklenen, okuma-yazma becerisini kazanmasıdır. Bu beceriyi kazanma adeta başarı ile eşdeğer tutulur. Oysa bireysel farklılıklar nedeniyle bütün çocuklar okuma-yazmayı aynı anda öğrenemezler. Öğrenmeye engel olabilecek çeşitli nedenler vardır.  Öğrenme sorunlarının nedenleri bireyden ve/veya çevreden kaynaklanabilir. Öğrenme sorunlarının bireyden kaynaklanan nedenleri arasında zeka gerilikleri, gelişimsel bozukluklar, duyusal özürler, duygusal sorunlar, kronik hastalıklar, nörolojik özürler, ortopedik özürler, dikkat eksikliği, hiperaktivite, öğrenme bozukluğu (disleksi) sayılabilir. Çevreden kaynaklanan nedenleri ise aile sorunları, hatalı ana baba tutumları, sosyo-kültürel yetersizlikler, ekonomik dezavantaj, travma sonrası stres bozukluğu (PTSD), okul-öğretmen sorunları, eğitim programından doğan güçlüklerdir.

Öğrenme  güçlüğü(disleksi) nedeniyle sorun yaşayan çocuklarda bilişsel (cognitive) hazırlık henüz tamamlanmamıştır. Öğrenme  güçlüğü olan çocuklar, okuma, yazma, matematikte zorluk  çekerler, ancak zekâ düzeylerinde bir sorun yoktur. Bu çocuklar, özellikle öğrenme  güçlüğünün bilinmediği toplumlarda, "anlaşılamama" sorunu yaşarlar. Okuyamadıkları ya da yazamadıkları için zekâ düzeylerinden kuşku duyulur. Aileler paniğe kapılır, öğretmen öğretememenin sıkıntısını duyar. Herkes çocuğa yüklenir durur.  Anne-babası ya da öğretmeni, onları delirtmek için böyle davrandıklarını düşünürler. Oysa görme engelli bir çocuğa, her çocuğun okuduğu yöntemle oku-yaz demekle, öğrenme bozukluğu olan bir çocuktan bunu beklemek aynı şeydir. Onların gözleri değil ama okumayı-yazmayı-matematiği öğrenme merkezleri  sorunludur. 
 

İlk ” öğrenme güçlüğü/bozukluğu” vakası 1896 yılında Dr. Morgan tarafından "konjenital kelime körlüğü" tanısıyla yayınlanmıştır. Morgan, 14 yaşındaki Percy'nin yaşıtları kadar sağlıklı olduğu halde hiçbir sözcüğü doğru okuyamadığını ve hatasız yazamadığını belirlemiştir. Bu vakanın adını bile "Percy"  yerine " Precy"  diye yazdığını, ama 785.852.017'yi hemen okuyabildiğini, aritmetikte bir sorunu olmadığını bildirmiştir. Morgan bu durumun, yazılı ve basılı sözcükleri görsel hafızada depolayamamaktan kaynaklanabileceğini ileri sürmüştür. Ayrıca bu vakanın beyninde hiçbir hasar ve  hastalık olmamasına  rağmen  belirtilerinin, yetişkinlerdeki  sol  angular  girus bozukluklarındaki  belirtilere benzediğini ve bu tablonun büyük olasılıkla beynin bu bölümünün gelişimindeki  aksaklıktan kaynaklanan konjenital bir bozukluk olduğunu belirtmiştir.

Bu tarihten sonra öğrenme bozukluklarını inceleyen her araştırmacı, kendi disiplinine ve yönelimine göre yeni terimler, tanımlar, kavramlar ortaya atmıştır. Öğrenme bozukluğunu tanımlamak amacıyla çeşitli alanlarda çalışanların kullandığı 100'den fazla terim vardır ve terminolojik bir karmaşa söz konusudur. Bunlar arasında asıl anlamı okuma bozukluğu olan “disleksi” en yaygın olarak kullanılanıdır. Öğrenme bozukluğu olan çocukların çok büyük bir kısmını okuma güçlüğü olan çocuklar oluşturduğundan, çoğu zaman  “disleksi”,  “öğrenme bozukluğu” ve “öğrenme güçlüğü” ile eşanlamlı olarak kullanılmaktadır. 

Öğrenme bozukluğunu/güçlüğünü;

-      Normal ya da normalin üzerinde zekaya sahip (IQ>85)

-      Primer psişik bir hastalığı,  belirgin bir beyin patolojisi, duyusal özürü olmayan

-      Dinleme, konuşma, okuma, yazma, akıl yürütme ile matematik becerilerin kazanılmasında ve kullanılmasında önemli güçlükleri olan,

-      Kendini idare etme, sosyal algılama ve etkileşim sorunları olan,

-      Standart eğitime rağmen yaşına ve zekasına uygun okul başarısı gösteremeyen bireylerdeki durum olarak tanımlayabiliriz.
 

İngiliz Disleksi Derneğinin 1997'de Disleksi'yi öğrenmenin pek çok alanının etkilendiği karmaşık yapısal (nörolojik) bir durum olarak ve okuma, yazılı ifade, sayı ve nota bilgisi, motor fonksiyonlar, organizasyon becerilerinin olumsuz etkilendiğini bir sorun olarak tanımlamasıyla farklı bir sembol sistemi olan “nota bilgisi” güçlüklerine de dikkat çekilmiştir. 

Günümüzde yapılan çalışmalarda, Disleksinin/Öğrenme Bozukluğunun tedavisinde ilaçların etkili olmadığı gösterilmiştir. Psiko-pedagojik terapi, özel eğitim teknikleri uygulanmazsa, Öğrenme Bozukluğunun kendiliğinden düzelmeyeceği de bildirilmektedir. Öğrenme bozukluğu olan vakalar, tanı ve değerlendirilmelerinden elde edilen bilgilerle oluşturulan özel eğitim programıyla ve psiko-pedagojik terapiyle öğrenebilmektedirler. Terapinin amacı, her bir çocuğun ihtiyacı doğrultusunda öğrenme deneyimleri sağlamaktır.  Tanı ve değerlendirmeden elde edilen bilgilerle oluşturulan  bireysel eğitim programları (BEP) uygulanır. Normal sınıfta kaynaştırma eğitimi +  destek eğitim en uygun yol olarak önerilmektedir.  Pek çok ülkede bu çocuklar için destekleyici hizmetler okul ortamında verilmektedir. Bu konuda eğitim almış terapistler ve özel eğitimciler sınıf öğretmeni ile birlikte  yardımcı olmaktadır.

Ülkemizde öğrenme güçlüğü çeken çocuk ve gençlerin hakları, MEB tarafından düzenlenen  özel eğitim yönetmeliği ile hakları korunmaktadır. Bu vakaların özel eğitim uygulamaları açısından örneğin görme engellilerden hiçbir farkı olmamalıdır. Okuma güçlüğü çeken bir öğrenci okuma sorunu olmayanla bir  tutulamaz.

 

 

Bu makale 19 Mart 2019 tarihinde güncellendi. 0 kez okundu.

Yazar
Prof. Dr. Ümran Korkmazlar

Etiketler
Okuma yazma sorunu
Prof. Dr. Ümran Korkmazlar
Prof. Dr. Ümran Korkmazlar
İstanbul - Çocuk ve Ergen Psikiyatristi
Facebook Twitter Instagram Youtube