Cinsel istek azalması

Cinsel istek azalması
Kadınlarda son yıllarda cinsel istek azalması (cinsel isteksizlik, cinsel soğukluk), cinsel tiksinti bozukluğu, cinsel uyarılma bozukluğu gibi cinsel işlev problemleri artmaktadır.
Cinsel sağlık için çok önemli olan bu tür problemlerin zamanında tespit edilerek özel cinsel terapilerin uygulanması pek çok problemi önleyebilecektir.
 
 
Cinsel isteksizlik, yeterli cinsel uyarı olmasına rağmen (kadın veya erkekte) cinsel istek duyulmaması durumu olup "cinsel istek bozuklukları" grubunda yer almaktadır.
 
Cinsel isteksizlik, uzun süreli cinsel fantezilerin ve cinsel etkinlikte bulunma isteğinin az olması veya hiç olmaması şeklinde de tanımlanabilir.
 
Bazen de cinsel istek azlığı kişilerde yoğun iş hayatı, stres gibi nedenlere bağlı olarak dönemselolarak da görülebilmektedir. Ara ara yaşanan ve kendiliğinden ya da mevcut şartların düzelmesiyle kaybolan böyle zamanlardaki cinsel isteksizlikleri hastalık olarak görmemekteyiz.
 
 
Cinsel istek azlığı probleminin görülme sıklığı nedir?
Cinsel isteğin az olması kadınlarda cinsellikle ilgili en yaygın şikayetlerdendir. Cinsel isteksizlik toplumun % 20'sinde görülen bir cinsel işlev problemidir.
Kadınların yaklaşık % 33'ünün hayatlarının bir döneminde cinsel ilgi ya da istek azalmasıyla karşı karşıya kalacağı tahmin edilmektedir.
Cinsel isteksizlik oranları yaşa bağlı olarak artmaktadır; 18-24 yaşları arasındaki kadınların % 32'si cinsel istek azlığından etkilenirken bu oran 30-34 yaş grubunda % 29.5 ve 35-39 yaş grubunda % 37.6'dır.
Cinsel istek neye bağlıdır?
Cinsel istek, sadece psikolojik bir durum gibi görünse de sıklıkla hormonal dengesizlik ya da tedavi gibi fiziksel durumlardan da etkilenmektedir.

İsteğin olması çeşitli faktörlere bağlıdır. Bunlar: Biyolojik içgüdü, yeterli özgüven, cinsellikle ilgili önceki deneyimlerin olumlu olması, uygun bir cinsel eşin olması, birlikte olunan kişi ile cinsellik dışındaki alanlarda da iyi bir ilişkinin olması gibi. Bu alanların herhangi birinde sorun olması cinsel isteğin azalması ile sonuçlanabilir.


Cinsel isteksizlikte fiziksel ve psikolojik faktörler yer almaktadır. Cinsel isteksizliğin% 95 dan fazlası psikojenik faktörlere  bağlıdır. Daha az bir düzeyde de bazı fiziksel hastalıklar sonucu ortaya çıkmış olabilir.
 
Cinsel İsteksizlikte Fiziksel Faktörler

Yaşlanma ve menopoz
Kullanılan bazı ilaçlar (doğum kontrol hapları, antidepresanlar, kortizon içeren ilaçlar gibi)
Alkolizm
Böbrek, karaciğer ve kalp yetmezliği
Tiroid hastalıkları
Kronik hastalıklar (Şeker hastalığı ve Yüksek tansiyon gibi)
Nörolojik problemler (Multipl skleroz, Parkinson gibi)
Ameliyatla rahimin alınması (histerektomi operasyonları)
Hormonal dengesizlikler
İlişkide ağrı hissetme
 
Cinsel İsteksizlikte Psikolojik Faktörler
Cinsel isteksizlikte rol oynayan psikolojik faktörler:

Aşırı stres
Kişiler arası ilişkilerdeki sorunlar (İletişim problemleri)
Evlilik sorunları (Özellikle eşe karşı gizli öfke, kırgınlık, dargınlıklar)
Beden şekli ile ilgili kaygılar
Anksiyete (İçsel sıkıntılar)
Gizli eşcinsellik
Geçmiş de yaşanan taciz, tecavüz, ensest ve cinsel istismarlar (Cinsel travmalar)
Depresyon
 
 
Cinsel isteksizlik az bir oranla fiziksel nedenlere bağlıdır. Bu tür durumlarda jinekolog veya ilgili branş hekimi tarafından nedene yönelik tedaviler uygulanır.
Çözüm için yapılması gereken ilk şey, cinsel sorunun varlığını kabullenmek ve daha sonra buna neden olan durumu tespit etmektir. Kadının cinsel ilişki öncesinde, cinsel ilişki yaşarken ve ilişki sonrasında ne tür duygular hissettiği ayrı ayrı değerlendirilir. Bazı kişilerde cinsellikten kaçınma, ruhsal yapıyı koruyan bir savunma mekanizması olabilir. Bu yüzden kimi durumlarda cinselliğin bir süreliğine ertelenmesi de gerekebilir. Bazı kişilerde isteksizlik olmakla beraber, partnerin uyarması ile cinsel arzuları gelişebilmektedir. Tüm bu bilgilerin değerlendirilmesinden sonra altta yatan psikodinamik sebepler değerlendirilir ve buna uygun terapi yaklaşımı yapılır.
 
Cinsel isteksizlik yaşayan kadınların partnerlerinde de ruhsal ve cinsel sorunlar olabilmektedir. 
Böyle durumlarda çiftler beraber değerlendirilmeli ve altta yatan nedene yönelik uygun psikoterapi yaklaşımında bulunulmalıdır.

Bu makale 15 Mart 2019 tarihinde güncellendi. 0 kez okundu.

Yazar
Op. Dr. Güçlü Kaleağası

Op.Dr.Güçlü Kaleağası, lisans öncesi öğrenimlerinin ardından İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'nde başladığı tıp eğitimini 2001 yılında başarıyla tamamlayarak Tıp Doktoru unvanı almıştır. İhtisasını ise,Bezmiâlem Vakıf Üniversitesi Tıp Fakültesi  Hastanesi'nde tamamlayarak 2006 yılında Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı olmuştur.

Op. Dr. Güçlü Kaleağası
Op. Dr. Güçlü Kaleağası
İstanbul - Kadın Hastalıkları ve Doğum
Facebook Twitter Instagram Youtube