Şeker, kanser ve ben

Şeker, kanser ve ben

(Literatür Aktüel Dergisi'nde yayınlanmış yazıdan)

 

            Benim ailemde tatlının ayrı bir yeri vardır. Yemek kültürü zengin olan bir ailede büyüdüm. Çorba ile başlayan ve sıcak ana yemek ile devam eden, zeytinyağlı ile sonlanan bir yemek masası olurdu her akşam. Masanın ortasında eksik olmayan salata ve ekmek de vazgeçilmezlerdendi. Ancak her yemeğin sonu bir tatlı ile gelirdi. Tatlı olmadığı takdirde yemeğin tacı reçel ile gelirdi. Ama bu bile ender görülen bir şeydi zira tatlının eksik olduğu akşamları hafızamı zorlasam da çok sık diye hatırlamıyorum. Artık ne yeni kurduğum ailede ne de anne babamların evinde bu kadar zengin yemek alışkanlıklarının peşinde koşmuyoruz. Bu alışkanlıklardan vazgeçmenin zemininde İstanbul’un omuzlarımıza yüklediği stresten öte sağlıklı yaşama karşı duyduğumuz ihtiyaç var. Bu kadar zengin bir yemek listesinin artık pek çoğumuz için yarardan çok zarar verdiğini biliyoruz. Hele bu ritüel her akşam tekrarlanırsa. Özellikle şekerin kontrolsüz tüketilmesinin birçok hastalığa davetiye çıkardığını biliyoruz.

            Öncelikle şunu kabul edelim, pek çoğumuz alması gerektiğinden daha fazla şeker alıyoruz bir gün içinde. Oysa net olarak biliyoruz ki şekerin arzu edilen dozdan daha fazla tüketilmesi ile beraber obezite, metabolik sendrom, tip II diyabet, hipertansiyon ve yüksek kolesterol, kronik inflamasyon, non-alkolik yağlı karaciğer hastalığı ve diş çürükleri riski artıyor. Son dönemlerde şeker ve kanser arasında da ilişki gösterilmeye başlandı. Birkaç çalışmada sukrozdan zengin beslenen farelerde meme kanseri riskinin artmış olduğunu gösterdi. Konu hakkında araştırmalarında devam eden yazarların bir kısmı da sükrozun bir parçası olan früktozun hücre metabolizmasını değiştirdiğini ve kansere yol açan protein sentezini arttırdığının altını çiziyor. Benzer ilişkiyi endometrium kanserinde de gösteren çalışmalar var. Bazı kanser türlerinde gösterilmiş olmakla birlikte, sükroz ve kanser ilişkisi her kanser tipinde tespit edilmedi. Örneğin erkeklerde kolon kanseri ve sükroz tüketimi arasında böyle bir ilişki gösterilemedi. Kişisel fikrim her ne kadar her kanser türünde bu ilişki gösterilmemiş olsa bile şekerin özellikle eklenmiş şekerin tüketiminin kısıtlanmasıdır.

            Bunun herkes için kolay olmadığının farkındayım çünkü yukarıda tarif etmeye çalıştığım gibi benim de şeker ile uzun süren ve zevk aldığım bir ilişkim var. Peki şekeri hayatımızdan çıkarabilmek için alınabilecek tedbir ve yöntemler var mı? Bunun için önerilen stratejiler bir adımda planlanabilir: Öncelikle bu konuda çok hızlı davranmaya gerek yok gibi görünüyor. Şekerin hayatınızdan çıkarma işini biraz ağırdan almakta bir sakınca yok gibi. Öncelikle çaya ve kahveye atılan şekeri azaltmak veya kaldırmak iyi bir yaklaşım gibi. Buna gün içinde acıktığımızda ağzımıza attığımız kek gibi şekerli yiyecekleri kaldırmak da oldukça doğru bir seçim. Birçok konuda sık dile getirdiğim gibi alış veriş sırasında etiketleri okuma alışkanlığını edinmek gerekli. Çünkü hiç fark etmeden şekeri evimize sokuyoruz. İçinde şeker olabileceğini tahmin etmediğimiz ketçap gibi yiyeceklerle ve içeceklerle  şekeri almaya devam ediyoruz. Bu arada eğer tatlandırıcı kullanıyorsanız bunun da önerilmeyen bir yaklaşım olduğunu söylemek gerekli. Çünkü tatlı tada alıştıktan sonra şekeri azaltmak sandığınızdan daha zor olabilir. Tabii ki beslenme alışkanlığının da değiştirilmesi gerekli. Mümkün olduğu kadar işlenmemiş gıdaları tercih etmeli. Gün içinde daha fazla sebze, balık, bakliyat ve kuru yemiş tüketilmeli. Tat konusunda sıkıntı devam ediyorsa baharatlarla tatlandırmak iyi bir seçim olabilir. Ve elbette biraz daha sabırlı olmak gerekli. Beynimizin şekerin tadını unutabilmesi için ona zaman vermemiz gerekli.

            Bu yazıyı okurken belki de aklınızdan her şeyi hayattan çıkarmamızı veya hastalarımıza bunu tavsiye etmemizi söylüyorsunuz diye geçirebilirsiniz. Kolay olmayan hareketten bahsediyorum ama hayatta emek verilmeyen ve size çalışmadan bahşedilen ne var ki? Son olarak şunu da eklemem gerek… Aslında şeker son kaç yıldır hayatımıza girdi ki bu kadar? Bunun cevabını bulduğunuzda ikna olmak daha kolay olacak.

            Sağlıkla kalın

Bu makale 14 Mart 2019 tarihinde güncellendi. 0 kez okundu.

Yazar
Prof. Dr. Murat Aksoy

Prof. Dr. Murat AKSOY, 11 Eylül 1970 yılında İstanbul'da doğmuştur. Lisans öncesi öğrenimlerinin ardından İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'nde başladığı tıp eğitimini 1994 yılında başarıyla tamamlayarak tıp doktoru unvanı almıştır. İhtisasını ise, aynı üniversitede yaparak 1999 yılında Genel Cerrahi Uzmanı olmuştur.

Prof. Dr. Murat AKSOY, evli ve iki çocuk babası olup çok iyi derecede İngilizce, Fransızca ve Almanca bilmektedir. Mesleki çalışmalarına ise, İstanbul'da bulunan Maçka Emar Merkezi ve İstanbul Amerikan Hastanesi'nde devam etmektedir.

 

Etiketler
Şeker hastası
Prof. Dr. Murat Aksoy
Prof. Dr. Murat Aksoy
İstanbul - Kalp Damar Cerrahisi
Facebook Twitter Instagram Youtube