Psikolojik otopsi

Psikolojik otopsi, adli psikiyatri içerisinde yer alan çok kıymetli ama bir o kadar da seyrek uygulamasının var olduğu bir alandır. İsminden de anlaşılacağı üzere ölümün gerçekleştiği durumlarda, ölen kişilere yönelik yapılan psikolojik açıdan değerlendirme ile ölüm sebeplerinin saptanmaya çalışılması bizlere psikolojik otopsiyi verir.

Psikolojik otopsi

PSİKOLOJİK OTOPSİ
Gökhan Oral, Ege Ebrar Önür, Ceren Dulman
Psikolojik otopsi, adli psikiyatri içerisinde yer alan çok kıymetli ama bir o kadar da seyrek
uygulamasının var olduğu bir alandır. İsminden de anlaşılacağı üzere ölümün gerçekleştiği
durumlarda, ölen kişilere yönelik yapılan psikolojik açıdan değerlendirme ile ölüm
sebeplerinin saptanmaya çalışılması bizlere psikolojik otopsiyi verir. Tanım olarak adli tıp ve
adli bilimler çalışanları ile birlikte ölümün orijini hakkında tahmin yapmak anlamına
gelmektedir. Burada asıl olan ölümün meydana geliş biçimi hakkında bizlere bilgi vermesidir.
Ölüm kavramını ele alacak olursak ilk insanlar için ölümden bir haber olduklarını söylemek
mümkündür. Bununla birlikte doğumun da ne olduğundan tam olarak emin değildiler. Cinsel
birleşme ile kadının hamile kaldığını ve bunun sonucunda doğumun gerçekleştiği arasındaki
bağı kuramıyorlardı. Birileri düşüp derin bir uykuya dalıp bir daha geri dönmediklerinde de
bunu ölümle ilişkilendiremediler. Atalar kültü ve animizm gibi inanışları ele aldığımızda
ölüm kavramının daha tam olarak netleşmediği ve ölümün ne olduğunun tam olarak
bilinemediği bir durum oluşturduğunu görmek mümkündür. Oysaki ölümün kendisi ve ölüm
gerçekleştikten sonrası için var olan birçok inanış vardır. Ölümü anlamak ve idrak etmek
adına ölüme yaklaşan bir yakınınızın yanında olmanız önemlidir. Bir yakınımızı
kaybettiğimizde bu durumu kabullenmek ve hazmetmek binlerce yılımızı almıştır ancak hala
bu durumu kabullenmek hiç de kolay değildir. Ölümü anlamak dışında bir de ölümün nasıl ve
ne zaman gerçekleştiğini anlamak önemlidir. Tüm bu ölüm ile uğraşların sonucunda hukuk
davaları açığa çıkar, ölüm çevresinde gelişen birçok olay hukukidir. Şüpheli ölüm
olabileceğine dair iddialar sonucu ölümün orijini araştırılmaya girişilir. Bu durum aynı
zamanda medeni kanun ile de ilişkili olabilir.
Ölümün gerçekleştiğini anlamak 19.yy’da solunumun durması olarak değerlendirilmesi ile
mümkün olmuştur. Bunun yanında 19.yy’dan 20.yy’a doğru solunumun durması olayına ek
bir de merkezi sinir sisteminin durması kavramları ölüm tanımının içerisini doldurmaya
başlamıştır. Öncelikle solunumun durması daha sonrasında dolaşımın durması ve en sonunda
merkezi sinir sisteminin durması somatik (bedensel) ölümün gerçekleştiği anlamını taşır.
Merkezi sinir sisteminin işlevleri durduğunda dahi kimi zaman solunum ve dolaşım sistemleri
canlılığını sürdürür. Bu da bitkisel hayat dediğimiz durumu açığa çıkartır. Bunun üzerine
beyin ölümü kavramı ortaya atılmıştır. Otonom sistem beyindeki bazı çekirdekler sayesinde
regüle edilir. Elektra ensafolon grafiti (EEG) ile bu işlevsellik gözlemlenir. Beyin ölümü

 

gerçekleştiğinde ise izo elektrik hattı oluşur ve beyinde işlevsel bir bölgenin kalmadığı
anlamına gelir. Ölüm aynı zamanda kendi içerisinde birtakım sebepler nedeniyle belirli
sınıflara ayrılmıştır. Bu sınıflandırma tabi ölümler, zorlamalı ölümler ve patolojik ölümler
olmak üzere üç grupta incelenir. Tabi ölümler kişinin eceli ile öldüğünü, zorlamalı ölümler
kişinin beklenmedik ve hızlı bir şekilde dışarıdan gelen bir etki ile yaşamının sonladığını ve
patolojik ölümler ise şüpheli ani ölümleri ifade etmektedir. Bu durum aynı zamanda adli
tıbbın en çok ilgilendiği alan olarak yerini alır. Gerçekleşmiş olan ölümün hangi sınıflamaya
girdiği konusu adli tıp ve adli bilimler uzmanları tarafından detaylı bir inceleme ve verilerin
toplanması ile mümkün olur. Ölüm sebebi her ne olursa olsun, kişi hayata veda ettiğinde
vücudunda canlılığını yitirmesi ile birlikte bazı değişimler meydana gelir ve bu değişimler
herkes için ortak özellikler taşır. Kimi zaman ise vücutta var olan ekimozlar ölüm nedenine
bağlı bulgular olabilir. Bu ikisinin ayrımını yapabilmek ve morfolojiye yansımalarını bilmek
önemlilik arz eder. Ölüm zamanının tayinine yönelik çalışmalar ve bu çalışmaların önemi
yüzyıllardır bilinmekte ve uygulanmaktadır. Bu uygulamalar cesetlerde var olan postmortem
değişikliklerin göz önünde tutulması ile gerçekleştirilir. Ölüm zamanının doğru bir şekilde
saptanabilmesi adli tahkikatın yönlendirilebilmesi için önemlidir. Ceza Muhakemeleri Usulü
Kanunu (madde 79) “Bir ölünün adli muayenesi tabip huzuru ile yapılır. Adli muayenede
ölünün tıbbi kimliği, ölüm zamanı ve ölüm nedenini tayin için bulgular tespit edilir.”
Adli ölü muayenesi hem hastanelerin otopsi salonlarında hem de olay yerinde
gerçekleştirilir. Cesetlere dair yapılan bu işlemin olay yerinde gerçekleşmesi, olay yerinde var
olan bulgular sebebiyle hekimlerin işini kolaylaştırır. Tüm bunlarla birlikte dahi ölüm
nedeninin saptanabilmesi kimi zaman oldukça güçtür. Özellikle adli olgu olarak etiketlenmiş
ölümlerde cesede otopsi ve laboratuvar incelemesi yapmak gerekir. Otopsi ölen kişinin ölüm
nedeninin ve mekanizmasının saptanması, aynı zamanda ölümün orijinini aydınlatabilecek
faktörlerin bulunması ve ölüme etki edebilecek faktörleri araştırabilmek amacıyla teknik ve
laboratuvar incelemelerinin yapılması ile ilişkili bir işlemdir. Cesedin tüm boşlukları açılır ve
organlar tek tek elde var olan yöntemler ile inceleme altına alınır. Ceza Hukuku açısından ve
Medeni Hukuk açısından ölümün kim tarafından gerçekleştirildiği, nasıl ve ne zaman
gerçekleştiği bilgilerinin edinilmesi önemlidir. Bu bilgilerin edinilmesi postmortem patolojik
incelemeler, kimyasal ve toksikolojik analizler ve fiziksel birtakım incelemeler ile mümkün
olur. Kadavra üzerinden yapılan incelemeler sonucunda elde edilen bilgiler “psikolojik
otopsi”nin sonuçlanması için de hayati önem taşımaktadır. Bir ölümün kaza mı yoksa cinayet
mi olduğu sorusu çoğu zaman bir muammadır. Bu karışıklığı çözebilmek için psikolojik

 

verilerin değerlendirilmesi anlamlıdır ve soruşturmayı çok farklı bir noktaya taşıma ihtimali
vardır. Otopside direk olarak kadavraya ve ondan elde edilecek verilere odaklanılırken
psikolojik otopsi söz konusu olduğunda kadavra ile birlikte ölüm sırasındaki psikolojik
verilerin üzerine odaklanılır. Retrospektif bir çalışma ile ölen kişinin, ölümüne sebep olmuş
olan hareketlerindeki niyeti analiz edilmeye çalışılır.
Psikolojik otopsi, en genel tanımıyla ceset referans alınarak ölen kişinin psikolojik
durumunun değerlendirilmesi işlemi genel tıbbi verilerin ve istatistiklerin bir arada
değerlendirilmesi anlamına gelmektedir. Araştırma sırasında adli hekimlerin ve adli bilimler
çalışanlarının aklında soru işareti bırakan kısımların, ölen kişinin psikolojik ve sosyal
bilgilerinin de işin içine katılarak daha profesyonel ve kapsamlı bir disiplin içerisinde
tartışılması olayıdır. Başlangıçta psikolojik otopsi, ölümü ve ölen kişiyi çevreleyen faktörlerin
ayrıntılı olarak incelenerek ölümün şüpheli olduğu durumlarda ölüm şeklini netleştirmek için
kullanılan bir yöntemdi (Shneidman, 1981). Bununla birlikte süreç içerisinde bu yöntem
intihar için risk faktörlerini belirlemede ana yaklaşım haline gelmiştir. Günümüzde de
psikolojik otopsi çeşitli açıklayıcı faktörler ve intihar arasındaki ilişkiyi incelemek için en
doğrudan, güvenilir ve geçerli bir yöntem olarak kabul edilmektedir (Kelly & Mann, 1996).
İlk modern psikolojik otopsi çalışması intiharlarla ilgili olarak, 1956-57'de ABD'nin St. Louis
kentindeki Washington Üniversitesi'nde Eli Robins ve meslektaşları tarafından yapılmıştır (1).
Yaklaşık 1 yıllık bir süreç içinde Robins ve meslektaşları, 134 ardışık intiharı dikkatlice
incelemişlerdir ve araştırmanın bulguları birkaç yıl sonra Seattle bölgesinde yapılan ikinci bir
çalışmada Dorpat ve Ripley tarafından tekrarlanmıştır. Hemen hemen aynı yıllarda
Shneidman (2), Los Angeles İntiharı Önleme Merkezi ve Los Angeles Tıbbi Muayene Ofisi
ile iş birliği içinde, şüpheli ölümleri sınıflandırmak için psikolojik otopsi terimini üretmiş ve
kullanmıştır. Avrupa’da yapılan ilk psikolojik otopsi çalışması ise, 1966-69’da İngiltere’de
West Susex ve Portsmouth'da Barraclough ve iş arkadaşları tarafından, 100 ardışık intiharı
dikkatlice inceleyerek yürütülmüştür. 2000 yılı sonrasında çeşitli ülkelerde yapılmış
araştırmalar incelendiğinde, bu çalışmalardan elde edilen bulgular kültürden bağımsız olarak
birbirine oldukça yakın bulunmuştur ve intiharla ilgili faktörlere dair bir bilgi temeli
sağlamıştır (3). Türkiye’de yürütülmüş psikolojik otopsi çalışma sayısı ise azdır (4).
Psikolojik otopsiler, ölümün ve ölen kişinin özelliklerini gözden geçirmeyi içerir. Shneidman,
psikolojik otopsi çalışmaları için 14 sorgu alanı belirlemiştir. Bunlar; (1) tanımlayıcı bilgi

 

(yaş, cinsiyet, ilişki durumu vb.), (2) ölümün detayları, (3) kurbanın geçmişinin kısa özeti, (4)
kurbanın ailesinin ölüm öyküsü (ailenin intihar geçmişi, ilişkili bir hastalık vb.), (5) kurbanın
kişiliğinin ve yaşam tarzının tanımı, (6) kurbanın strese, duygusal rahatsızlıklara ve
diseklibriyum dönemlerine karşı tipik tepki döngüsü, (7) son dönemdeki stresörler, gerilimler
veya sorun beklentileri, (8) alkol ve uyuşturucu maddelerin kurbanın genel yaşam tarzındaki
ve ölümündeki rolü, (9) kurbanın kişilerarası ilişkilerinin doğası, (10) ölümden önce
alışkınlıklardaki ve/veya rutinlerdeki değişiklikler (hobi, iştah, cinsel partner ve diğer
rutinler), (11) kurbanın yaşan tarzına ilişkin bilgiler (başarı planları vb.), (12) niyet
değerlendirmesi, (13) öldürücülük derecesi, (14) bilgi verenlerin kurbanın ölümüne tepkisi ve
bütün bunlara ek olarak (15) vakanın herhangi öne çıkan özelliği veya yorumlamalar. Bu 14
sorgu alanı günümüzde yapılandırılmış görüşme formlarıyla ilgili kişiler aracılığıyla
değerlendirilmektedir. İlgili kişilerle görüşmeler ve veri toplama sürecinde genellikle
psikologlar görevlidir. Bu yöntemin iki ana unsuru vardır: 1) aile üyeleri ve diğer yakın
kişilerle kapsamlı görüşmeler ve 2) ölen kişinin tüm olası tıbbi, psikiyatrik ve diğer ilgili
belgelerinin toplanması. En hızlı ulaşımı olan veriler arasında polis raporları, toksikolojik ve
narkolojik veriler ve otopsi sırasındaki bulgular yer alır. Daha sonrasında kişinin aile üyeleri,
çalışma arkadaşları, sosyal çevresi, aile hekimi ya da varsa düzenli görüştüğü bir hekim ya da
psikolog ile görüşmeler yapılarak kişi hakkında gerekli bilgiler edinilir. Şayet varsa kişinin
terapi kayıtlarının alınması da son derece yardımcı olacaktır. Psikolojik otopsi ile toplanan
veriler ışığında psikiyatrik tanılar, DSM ve ICD kriterleri üzerinden konulmaktadır.
Psikolojik otopsilerin; ölüm nedeninin belirlenmesine, şüpheli ölümlerin aydınlatılmasına ve
ölüme sebebiyet veren olayın tanımlanmasına faydasının yanı sıra en önemli katkılarından biri
de ölüm nedeni hakkındaki kararlara psikososyal bağlamı getirmesi olmuştur. Postmortem
inceleme hastanın neyden ötürü öldüğünü değil, sadece hangi lezyonlarla öldüğünü söyler (5).
Bu yapılan işlemler kısaca ölen kişiyi daha iyi tanımamıza yarayacak olan işlemlerdir ve bu
sayede kişinin neyi yapıp neyi yapamayacağı konusunda birtakım çıkarımlar yapmak
mümkün olmaktadır. Ölümün orijininin ne olduğuna karar vermek kadar önemli bir husus da
kişinin mental sağlığının ne durumda olduğudur. Çünkü mental sağlığı yerinde olmayan bir
kişi için davranışlarını yönlendirebilme, eylemin hareket ve sonuçlarını idrak edebilme
yeteneğine sahip olmadığını söylemek mümkündür. Bir olayın orijininin intihar olarak kabul
edilmesi ancak kişinin akıl sağlığının yerinde olması ile mümkün olmaktadır.
Her ne kadar psikolojik otopsi tanımı belli özgül bir alanı ifade etmek için kullanılsa da
kavram adli bir durumun değerlendirilirken psikoloji ve davranış bilimlerini işin içine katmayı

 

ve aynı zamanda ölümün hemen öncesinde ölümle ilişkili ruhsal faktörlerin anlamaya
çalışmayı içerir. Bu tanımı ilk kullananlara hürmeten konuyu anlatırken bu odağa dikkat
etmeyi tercih edeceğiz. Lakin bu kavrama çok benzer bir başka tanım daha vardır. Fransızca
kökenli olup Türkçeye girmiştir; ‘otopsi mental’ (fr.:autopsymentale). Uzun yıllardır adli tıp
pratiğinde bilhassa Doç. Dr. Kriton Dinçmen’in kullandığı bu tabir sadece ölü değil yaşayan
insanlarla da ilgili ruhsal değerlendirmeleri içermekteydi. Psikolojik otopsiden farklı olarak
otopsi mental sadece ölümle sonuçlanmış ve intihar gibi gözüken vakalarda sigorta
şirketlerinin meraklarını tatmin etmek için değil adli bir yönü olan, yaşayan ya da ölü herkesle
ilgili kullanılan bir tanımdır. Bu durum adli tıp kliniğinde ve pratiğinde birçok hal için
kullanılır. Eğer ölümle alakalıysa orijinini tayin etmek için belge değerlendirme ve akıl
yürütmelerde kullanılan tüm yöntemler mental otopsi olarak adlandırılır. Mahkeme bu
yöndeki sualleri seyrek olmayarak sormaktadır. Suda bulunmuş, yüksekten düşmüş ölüm
olaylarında ölüm sebebi açık olsa bile orijin açık olmayabilir. Suda boğulmanın nedeni kaza
olabileceği gibi, intihar ya da cinayet maksatlı da olabilir. Aynı durum yüksekten düşme
(atılma) yoluyla genel beden travmasına bağlı olarak oluşan ölümlerde de geçerlidir. Kaza,
cinayet veya intihar orijini olabilmektedir ve gerçeğin ortaya çıkartılması için sadece fiziki
değerlendirmeler değil, ruhsal değerlendirmeler de konuya dahil olur. Orijin konusunda daha
az şüphe uyandıran ateşli silah yaralanmaları ve ölümler ası, diğer asfiksi ve zehirlenmeler
gibi hadiselerle ruhsal alanda yer alan bulguların değerlendirilmesi zorunludur. Ve geleneğe
uygun olarak adli tıp kurumunda yüzyılı aşkın bir süredir zaten yapılmaktadır. Psikiyatrik adli
tıp alanındaki yaygın kullanımı ise kişinin hukuki sorun yaratan eylemi anındaki ruh halinin
değerlendirilmesi esasına dayanır. Bu yüzden de Kriton Dinçmen Hoca her tür adli psikiyatrik
vakada tüm dosyanın ayrıntılı bir şekilde değerlendirilmesini mental otopsi olarak
adlandırmayı tercih ederdi. Hukuki bir soruna yol açmış eylemi canlı bir kişide
değerlendirirken klinik görüşme söz konusu olaydan muhakkak bir süre sonra yapılmaktadır.
Eylem ister kişinin faili olduğu suç içeren bir davranış olsun isterse altına imza atılmış bir
kontrat olsun ikisinin de yapıldığı ‘an’ üzerinden bir süre geçmiştir. Yani o ‘an’ mecazi bir
manada geri getirilemeyecek bir şekilde yok olmuştur. Kamera vb. kayıtlar mevcut olsa bile
bunlar sadece bir fikir verebilirler. Olayın gerçekleşme süreciyle alakalı somut görüntü ya da
sesler vermektedir. Ölmüş bir anın bazen yıllar sonra değerlendirilmesinin yapılması gerekir.
Bu değerlendirme tekâmül etmiş bir dosyanın içindeki tıbbi belgeler, tanık ifadeleri, kişinin
kendi ifadeleri, mahkemedeki tutumu ve tavırları, diğer insanlarla olan ilişkilerindeki tavrı,
yakınlarıyla ilişkileri, kullandığı ilaçlar ve bunun gibi medikal olan ya da olmayan her türden
ilintili olabilecek şeyin bir bütün içinde değerlendirilmesini gerektirir. Burada varılmak

 

istenen sonuç açıktır; kişi o eylemi yaparken tam olarak nasıl bir ruh hali içindedir? Eğer ciddi
boyutta bir akıl bozukluğundan muzdaripse ve eylemin türü ve gelişme biçimi bununla
uyumlu bulunuyorsa sorunun cevabını bulmak görece daha kolaydır. Lakin cevabın
bulunması da yani bilirkişide bir kanaat oluşması tek başına yeterli değildir. Ciddi bir akıl
bozukluğunda dahi yasalar gereğince tam olarak eylem anında ve sözü geçen eylemle ilgili
olarak bu bozukluğun etkisi araştırldığından varılan kanaatin gerekçeleri bilirkişi tarafından
hazırlanmak zorundadır. Ve tüm bu gerekçeler akla yatkın bir muhakeme ile önem sırasına
göre sıralanarak ilgili mahkemeye takdim edilmek zorundadır. İşte Kriton Dinçmen Hoca’nın
bize göre kastettiği yön tam olarak budur. Mental otopsi davayla ilgili dosyanın ayrıntılı ve
titiz bir şekilde irdelenerek gerekçelerinin oluşturulması halidir. İngilizce konuşulan
ülkelerdeki mahkemelerde kullanılan psikolojik otopsi tanımı anlam olarak eşdeğermiş gibi
gözükse de kullanılma biçimi ve içeriği olarak çok daha dar bir alanı kastetmektedir. Oradaki
tanımla aslında bir ölüm hadisesinin orijinin kaza anı mı intihar mı olduğunu karar verilmeye
çalışılmasıdır ve bu ceza mahkemesinden ziyade (çünkü kaza ve intihar ceza) özel hukuku ve
sigorta davalarını ilgilendiren bir şeydir. Üstelik intihar olduğuna karar verilse dahi başka bir
soru daha gündeme getirilmelidir. İntihara kalkıştığı ‘an’da kişinin akli dengesi ne kadar
yerindedir ve hür iradesinde bu kararı vermiştir? Bu sorular ve üzerine düş biçimleri
ülkemizdeki uygulamalar için şimdilik biraz uzak gibi durmaktadır. Daha çok bir hukuki
tartışma konusu gibidir. Bu yüzden mental otopsi bilhassa cezai sorumluluk, fiil ehliyeti,
ölümün orijini ve o anda gerçekleşen o eylem sırasındaki mahkemeyi ilgilendiren hususlarda
yorum yapabilmeyi kasteder.
Bu sıralamayı takip edersek cevabı verilecek sorular kabaca şöyle sınıflandırılabilir: 1) kişide
hukuki bir değerlendirme gerektirecek bir olay sırası olaydan önce herhangi bir ruhsal
bozukluk ya da ruhsallığı ciddi derecede etkileyen bir başka tıbbi bozukluk var mıdır? 2) kişi
söz konusu hadise sırasında varolan bu rahatsızlığın etkisi altında mıdır? 3) etkisi altında olsa
dahi bu etki aldığı kararı, iradesini ve sonrası ile ilgili varsayımlarını sağlıklı bir şekilde bir
bütün olarak değerlendirebilecek özelliklerin ondan eksilmesine ya da tümüyle ortadan
kalkmasına neden olmakta mıdır? 4) hem süreç içinde hem de olay anında dış gerçekliği
sağlıklı bir şekilde değerlendirip iradesine hâkim olarak davranışlarını yönlendirebileceği
insani hali başka insanlar ve/veya faktörler (tehdit, ağır tahrik, şantaj vs.) etkilemiş midir? 5)
kişi hadise ile ilgili akla uygun değerlendirmeyi hadiseden sonra yapabilmiş midir ve sonraki
tutum ve davranışlarında bunun rolü nedir? 6) cinsel saldırı ve çocuk istismarı gibi travmatik
kabul edilen olaylarla ilintili hadiselerde iddia edilen olay ve tespit edilen ruhsal semptomlar
arasındaki bağ nedir ve aile içi şiddet mağdurun hukuki incelemeye gerek duyulan hadisedeki

 

tutum ve davranışı nasıl etkilemiştir? 7) söz konusu hadise bir intiharsa intihara teşvik ve ikna
olmuş mudur; eğer bu yönde kuvvetli bir şüphe varsa bunun ruhsal delilleri nelerdir? türünden
kişinin faili ya da mağduru ve bazen hem faili hem mağduru olduğu birçok olayda ister
yaşıyor ister ölmüş olsun klinik muayene ile elde edilen bulgulardan çok daha fazlasını
gerektirir.
Ölmüş birine başka biriyle görüşerek psikiyatrik tanı koymak gerçekten mümkün müdür? Bu
soru literatürde hala tartışılmaktadır ve kesin bir sonuca varıldığı söylenemez. Psikolojik
otopsi çalışmaları sonucunda elde edinilen veriler ile intihar davranışını anlamakta, intiharın
risk faktörlerini belirlemekte ve olası intiharları önleme konusunda çıkarımlar yapmak
mümkün olmaktadır. Psikolojik otopsi süreci muhakkak birtakım metodolojik sorunlarla karşı
karşıyadır, ancak bu sorunlar genellikle üstlenilebilir ve bu prosedür intihar sürecine ilişkin
bazı benzersiz görüşler sunmaktadır. Halihazırda yayınlanmış psikolojik otopsiler göz önüne
alındığında, gelecekteki psikolojik otopsilerin intihar anlayışını ilerletmesi muhtemeldir.
Ülkemizde psikolojik otopsi yönteminin kullanımını arttırmak intihara yönelik çalışmalara hız
kazandıracaktır.
Son olarak bir olgu sunulacaktır. Aşağıda sunulacak bu olgu 15 yıldan eski bir dönemde
değerlendirilmiş bir vakadan seçilmiştir. Kimliğiyle ilgili bir izlenim uyandırabilecek her türlü
bilgi gizlenmiş ya da farklı ifade edilmiştir. Dolayısıyla bu vaka sizde bazı çağrışımlara neden
olup bir tanıyormuş hissi uyandırırsa bu çağrışımın gerçek vakayla ilgisi olmadığından emin
olabilirsiniz.
Olgu
Dolandırıcılık suçunun mağduru cinsel suçun da faili olarak hem cezai sorumluluk hem de
eyleme karşı bedensel ve ruhsal bakımdan mukavemet edip edemeyeceği sorulan kişi
muayenesi sırasında hafif-orta seviyede zekâ geriliği olarak tespit edilmiştir. Yirmili yaşlarda
delikanlı sevdiği ve güvendiği kendisinden yaşça büyük mahalle arkadaşları tarafından bir
miktar para karşılığı ona kadın bulunacağı vaadiyle mevsim nedeniyle kısıtlı kullanım olan bir
mesire bölgesine bırakılmış. Kendisine ‘Sen burada bekle, birazdan beklediğin gelecek.’
denmiş. Uzunca bir süre bekledikten sonra yürüyüşe çıkmış. İki orta yaşlı kadını görünce bu
amaçla orada bulunan kadınlar olduğuna karar vererek kendilerine yaklaşmıştır. Meramını
anlatmakta da zorlanan delikanlı içlerinden daha zayıf olduğunu söylediği kadını kolundan
çekiştirerek ıssız bir köşeye götürmeye kalkışmış. Kadınların mukavemeti sonrası arzu ettiği

 

şeye ulaşamadığı gibi bir miktar da tartaklanmıştır. Jandarma yoluyla gözaltına alınıp
mahkemeye sevk edildiğinde genel tutum ve tavrından ortada bir gariplik olduğunu anlayan
mahkeme dolandırılma suçuna karşı mukavemet yeteneğinin araştırılması hem de cinsel
saldırı suçuna karşı cezai sorum olup olmadığının belirlenmesi için bilirkişiyi sevk etmiştir.
Soruların ilkine yani mağduru olduğu dolandırıcılık suçuna karşı mukavemet edip
edemeyeceği kolay bir karar gibi gözükse de muayene sırasında oldukça inatçı, kendinden
istenen en ufak bir işbirliğini bile reddeden çocuksu tavrı dikkati bilhassa çekmekteydi.
Beraberinde gelen kardeşleri de onun bu inatçı tutumunun altını bilhassa çiziyor, parasının
çok kıymetli olduğunu ve kimseye beş kuruşunu vermediğini, bu şekilde nasıl kandırıldığını
bir türlü akıllarının almadığını belirtiyorlardı. Onlara göre diğer konularda kolayca
kandırılabilen ‘saf’ olan Vurgulanan bu özellik muayene sırasında da tespit edilebiliyordu.
Ancak daha ayrıntılı muayene de paraları kavramsallaştıramadığı da kolayca
anlaşılabilmektedir. Cebindeki paraların değerinden haberi yoktu, niye kullanıldığını dahi
açıklayamıyor sadece muhafaza etmek istiyordu. Türlü yöntemlere rağmen elindeki parayı
vermeye hiçbir şekilde yanaşmadı. Parayla ilgili kurduğu ilişki zekâ seviyesinin de ötesinde
kendine has bir özellik taşımaktaydı. Kabaca 8-10 yaşlarına denk gelen zekâsı basit
alışverişlerdeki parasal değerleri algılamasına yetecek düzeydeydi. Ancak para onun için
kimseye vermemesi ve kaybetmemesi gereken (annesi sıkı sıkıya tembihlemiş) özel bir
nesneydi. Eğitim almamıştı ve sayıları bilmiyordu, çok basit hesapları dahi yapamıyordu
ancak konu bir kadınla yakınlaşmaya gelince gözleri parlıyor, her türlü kandırmaya açık hale
geliyordu. Bırakın o kıymetli parasını daha birçok şeyi vermeye hazırdı. Bu kendisinin de
gülüşmelere katıldığı özel bir konuydu. Ruhsal gelişiminin hangi özelliklerinin böylesine bir
heves uyandırdığını burada tartışmayacağız lakin konu kadınlar olunca çok çabuk hayallere
kapılıp ikna edilebilen, vaatlerle bile kandırılabilen birine dönüşüyordu. Bu hal cebindeki tüm
parayı vermesine neden olmuş, biraz da ciddiyeti kavranmadan gerçekleştirilen para karşılığı
kadın arkadaş bulma talebine hemen cevap vermişti. Durumdan aynı zamanda eğlendikleri
gözlenen failler için gidip ıssız bir yere parasını aldıktan sonra bırakmak yeterliydi, nasıl olsa
birileri bulup geri getirirdi, kimse de bu duruma çok aldırmazdı. Burada bir başka adli
psikiyatrik konu daha devreye girse de (kişinin akli zayıflığının hekim olmayanlarca anlaşılıp
anlaşılamayabileceği) makalenin asıl konusu bu değildir. Kişinin rahatsızlığı varolsun olmasın
suç kabul edilen eylem sırasındaki genel tutum ve davranışına yol açan tüm ruhsal bileşenler
bir arada değerlendirilmelidir. Aynı değerlendirme birkaç saat sonra gerçekleşmiş cinsel
saldırı suçu için de geçerlidir. Olayın gelişim biçimi, kişinin kendini savunma mantığı,
hadiseleri üzerine akıl yürütmesi, mental retardasyonundan kaynaklanan sebepler sadece

 

eksik değildir. Aslında 10 yaşındaki bir çocuk da yaptığı eylemin kötü ya da iyi olup olmadığı
konusunda kaba bir fikre sahiptir. Ancak vaka ne olup bittiğinin ve neyle suçlandığını hala
tam olarak kavrayabilmiş değildir. Ve kolundan çekiştirdiği hanımefendiyi başka bir yerde
rastlar ise yine onun yanına yaklaşıp emeğine ulaşmak gayesindeydi, ona niye kızıp
tartakladıklarını anlamamıştı, ‘Ben yine para biriktirdim, onu da vereceğim’ deyip duruyordu.
Burada sunulan vakanın hadisenin merkezinde zihinsel gelişimdeki bir eksiklik yer
almaktadır. Bu eksiklik kişinin davranışlarında temel rol oynuyor gibi görünmektedir. Ancak
burada tartışmayacağımız bazı ruhsal etmenlerle hassasiyet kazanmış bir konu hariç (cinsel
partner bulma) kişi birçok menfaatini zihinsel seviyesine uygun bir şekilde koruyabilir gibi
gözükmekteydi. Kişisel hijyenini aşağı yukarı yapıyordu, evdeki hayat düzenine uyum
göstermişti ve olanaklar olur da özel eğitime gönderilseydi olasılıkla yaşamsal becerileri de
artmış olacaktı. Ama tüm bunlara rağmen konu cinsellik olunca işler karışmaktaydı. Bunu
sadece iradi kontrolü zayıf birinin cinsel dürtüleriyle açıklamak mümkün değildir. Dediğimiz
gibi uzun uzadıya tartışmasak da ona has bazı ruhsal faktörlerin devreye girdiği muhakkaktır.
Özetle birçok konuda topluma uyumlu, söz dinleyen bir bireyken konu cinsel partner olunca
muhakeme ve iradesi kontrol dışı kalmaktaydı. Aynı durum öfke ile ilgili konularda geçerli
değildi. Sıklıkla cinsellikten daha zor kontrol edilebildiğini bildiğimiz agresyon ve şiddet
kendisinde hiçbir zaman gözlenmemişti. Yani toplumun ondan beklentilerinin farkındaydı,
neyin kötü neyin iyi dendiğini az çok kavramıştı ve bu konuda kimseye bir zarar vermeyecek
şekilde ailesi ve kendisinin başına bir iş açmamıştı. Dosya içeriğinin iyi irdelenmesi ve
hadisenin gelişimi muayenede dikkat edilen hususlarla birleştirildiğinde kişinin mental
retardasyon teşhisinden çok daha fazlasını sınamamız gerektiğini ve sözü geçen olayda
ilişkilendirmemiz gerektiğini söylememiz mümkündür. Aslında gelişmiş ülkelerinde hadise
her seferinde böyle yapılır ve dolayısıyla da adli tıbbi değerlendirmelerde psikolojik otopsi ya
da mental otopsi diye bir tanım kullanılmasına gerek kalmaz. Sadece sürecin olağan bir
parçası olarak yapılan değ bir kısmı mental otopsi olarak adlandırılabilir.
1. Robins E., Gassner S., Kayes J.,Wilkinson H., Murphy E.The communication of suicidal
intent: a study of 134 consecutive cases of successful (completed) suicide. Am J Psychiatry
1959; 115: 724-33.
2. Shneidman ES: The psychological autopsy. Suicide and Life Threatening Behav 11:325-
40, 1981.

 

3. E.T Isometsä (2001). Psychological autopsy studies – a review. , 16(7), 379–385.
4. Dilsiz, 1994; Sayıl,Canat&Tuğcu, 2003; Altındağ, Ozkan & Oto, 2005; Aktepe ve diğer.,
2006; Özdemir ve diğer., 2007; Tartak ve ark,2012; Harman- cı,2015; Karataş, Şahin
&Sevinç, 2016.
5. Weisman A.D.: The psychological autopsy and the potential suicide. Bull Suicidology 2:18,

Bu makale 23 Ekim 2023 tarihinde güncellendi. 0 kez okundu.

Yazar
Uzm. Kl. Psk. Ege Ebrar Önür

Uzm. Klnk. Psk. Ege Ebrar Önür;İstanbul Demiroğlu Bilim Üniversitesi Psikoloji bölümünden 3.02 başarı ortalaması ile mezun olmuştur. İstanbul Üniversitesi – Cerrahpaşa Hasan Ali Yücel Fakültesi’nde Pedagojik formasyon sertifikasını almıştır. Ardından Üsküdar Üniversitesi Klinik Psikoloji yüksek lisans programını 3.58 başarı ortalaması ile tamamlamıştır. Prof. Dr. Gökhan ORAL’ın 3 yıl boyunca asistanlığını yapmış, kendisi ile kitap bölümleri ve makaleler yazmış, çeşitli üniversite ve fakültelerde asistan hoca olarak ders anlatımı gerçekleştirmiştir. Bu süre zarfında Prof. Dr. Gökhan Oral ve Psikanalist Yavuz Ertem önderliğinde supervizyon desteği almıştır. Aktif olarak Haramidere Açı Koleji’nde çalışmaktadır. Online ve yüz yüze danışan görmektedir. Üyelikler, Türk Psikologlar Derneği – Asil Üye Sosyal Aktiviteler ve Ödüller  Özel Nilg ...

Yazarı sosyal medya'da takip edin
instagram
linkedin
Etiketler
PSİKOLOJİK OTOPSİ
Uzm. Kl. Psk. Ege Ebrar Önür
Uzm. Kl. Psk. Ege Ebrar Önür
İstanbul - Klinik Psikolog
Facebook Twitter Instagram Youtube