‘Kavrayacağı şeyin ötesine uzanabilmeli insan, yoksa gökyüzü neye yarar?’ R. Browning.
Hayallerimize, hedeflerimize, sahip olmak istediklerimize ulaşmak elbette harika bir duygudur. Gökyüzüne ulaşabilme arzusuna nasıl karşı koyabiliriz ki? Ancak isteklerimiz ve hedeflerimize ulaşmaya çalışırken verdiğimiz mücadelenin baskısı altında kalmak bizim için kaldıramayacağımız bir yükten öte bir şey değildir. Son zamanların popüler terimlerinden biridir ‘Mükemmeliyetçilik’. Genel olarak kişinin kendisi için aşırı yüksek beklentiler ortaya koyması ve bu beklentilere ulaşma konusunda oldukça endişe duyması, dolayısıyla bunlarla ilgili kendine aşırı eleştirel yaklaşması durumunu ifade eder. Mükemmeliyetçilik bir bakıma “kusursuzluğu arama” olarak da tanımlanabilir. Kusursuz olabilme hali hayatta kendimiz için bir ideal olsa da, kusursuzluğa ulaşmak ve onu elinde tutabilmek tamamen imkansızdır. Mütemadiyen zirvede kalmak sürdürülebilir bir gerçeklik de değildir. Yeni hedefler koyamamak, yenilenememek, tazelenememek, hep dahası için verilen mücadele bir müddet sonra özgüveni zedelemeye ve ruhsal problemlerin baş göstermesine yol açar. Sürekli bir sonraki hedefi belirleyip, durmadan çalışmak, başarıyı beklemek, rahatlama fırsatını kaçırmamıza, bir anlamda yaşamı ıskalamamıza neden olur. Üstelik bu süreçte kendimize yaşatacağımız baskı daha nitelikli bir hayatı yaşamamıza da en büyük engeldir.
Kusursuz/mükemmel olma baskısından kurtulmanın ilk yolu bu kavramı unutmaktır. ‘Öyle insanız ki…’ Ve sadece insan olduğumuz gerçeği bile, tüm iyi ve köyü duyguları barındırabileceğiz, hata yapabileceğimiz, yanlış kararlar verebileceğimiz gerçekliğini kapsar. Basit, kusurlu insanlarız… Unutmayalım; Süper kahramanlar sadece filmlerde var.
Bir diğer yol, mükemmellik yerine ‘üstünlük’ hedefini benimsemektir. Üstünlüğü amaçladığımızda sadece en iyisine gider, yükseği hedefler ve zirveye ulaşamayacağımız anların olabileceğini kabul ederiz. Böylece kendimize uyguladığımız amansız baskı yerini taşıyabileceğimiz bir hafifliğe bırakır. Hem gerçekten neyi istiyorsak bunda daha başarılı oluruz hem de başardıklarımızla özgüvenimiz yükselir.
Kendimize karşı cömert olmak, isteklerimizi bir başkasının bizden beklediklerinin önüne koymak, kendimize koşulsuz sevgiyi verebilmek, başarılarımızı kabul etmek mükemmellik baskısından kurtulma yolunda atacağımız diğer adımlardır. Kendimizi daha fazla zorlamak yerine yapıp bitirdiklerimizi, tamamladıklarımızı, başardıklarımızı kabul edip, tadını çıkaralım. Yoksa rekabetçi bir baskı sadece özgüvenimizi öldürür.
Her şeyi her zaman yapamayacağımızı kabullenmek, kontrolü bırakabilmek, sorumluluğu paylaşmak, yardım almayı ve görevlendirmeyi öğrenmek, yeterli olduğumuzu bilmek ve elbette ‘öyle insanız ki…’ mottosunu şiar edinmek, mükemmellik baskısından huzura, güvene ve özsaygıya giden yolun kilometre taşlarıdır.
Sevgiyle kalın…