Hipotiroidi ve beslenme

Tiroid bezi triiyodotironin (T3) ve tiroksin (T4) adı verilen, vücudumuzda bir çok fonksiyonu ve metabolizmayı düzenleyen iki hormon salgılar. Hipotiroidi sıklıkla bu hormonların yetersiz üretimi, nadiren de dokularda etkinlik gösterememelerinden kaynaklanan ve toplumda, özellikle kadınlarda yaygın rastlanan bir hastalıktır. En sık sebebi Hashimato hastalığı olup kendi bağışıklık sistemimizin tiroid bezini yabancı olarak algılayıp çalışmasını bloke edici antikorlar üretmesinden kaynaklanır.

Hipotiroidi ve beslenme

Tiroid bezi triiyodotironin (T3) ve tiroksin (T4) adı verilen, vücudumuzda bir çok fonksiyonu ve metabolizmayı düzenleyen iki hormon salgılar. Hipotiroidi sıklıkla bu hormonların yetersiz üretimi, nadiren de dokularda etkinlik gösterememelerinden kaynaklanan ve toplumda, özellikle kadınlarda yaygın rastlanan bir hastalıktır. En sık sebebi Hashimato hastalığı olup kendi bağışıklık sistemimizin tiroid bezini yabancı olarak algılayıp çalışmasını bloke edici antikorlar üretmesinden kaynaklanır. Hastalığın ortaya çıkmasından büyük ölçüde genetik faktörler sorumludur, bu nedenle de önlenebilir hastalık değildir. Ancak ortaya çıkmasının ardından seyrini yavaşlatmak ve eksik hormon seviyelerini düzenleyerek hipotiroidinin olumsuz etkilerinden uzak kalmak mümkündür. İyot eksikliği de hipotiroidinin nedenleri arasındadır. Bunun yanı sıra yatkınlığı olan kişilerde aşırı iyoda maruziyet tiroid hormon üretimindeki basamaklardan biri olan organifikasyonu bloke ederek hormon üretimi ve kana salınımında azalmaya ve geçici hipotiroidiye neden olabilmektedir (Wolff-Chaikoff etkisi). Subakut tiroidit adı verilen bir hastalığın bazı evrelerinde geçici hipotiroidizm görülebilmektedir. Bunlara ek olarak tiroidektomi, çeşitli ilaçlar, boyun bölgesine radyoterapi uygulanması, radyoaktif iyot tedavisi, hipofiz tümörleri, hipotiroidinin nedenleri arasındadır.

Hipotiroidinin en yaygın bulguları; halsizlik, üşüme, çabuk yorulma ve uyku ihtiyacında artma, kabızlık, ciltte kuruma, saç dökülmesi, seste kalınlaşma, kas ağrıları, göz çevreleri ile el ve ayakta ödem, kilo artışı, kan basıncı ve nabız değişiklikleri, kan lipid profilinde değişikliklerdir. Hastalığın nedeni saptandıktan sonra uygun tedavi ile tüm bulgular gerileyebilir. Hipotiroidinin metabolik etkileri nedeniyle tiroid hormon ilaçları ile tedavi yanısıra beslenme önem kazanmaktadır.

  • İYOT normal tiroid fonksiyonu için en önemli besin maddesidir. Eksikliği ve aşırı fazlalığının her ikisi de hipotiroidi açısından olumsuz etkiye neden olur. Ülkemizde 1994 yılında “İyot Yetersizliği Hastalıkları ve Tuzun İyotlanması Programı” dâhilinde “Türk Gıda Kodeksi Sofra ve Gıda Sanayii Tuz Tebliği” ne göre sofra tuzlarına 50-70 mg/kg potasyum iyodür veya 25- 40 mg/kg potasyum iyodat eklenmesi zorunlu hale getirilmiştir. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) diyette iyot miktarının 0-5 yaş aralığında 90 µg/gün, 6-12 yaş aralığında 120 µg/gün, 12 yaş üzeri ve yetişkinler için 150 µg/gün, hamile ve emziren kadınlar için 250 µg/gün olmasını önermektedir. Doğal ve dengeli beslenen, aşırı tuz kullanmayan bireylerin günlük yiyecekler ile olağan miktarda iyotlu sofra tuzu kullanması hipotiroidizm açısından yeterlidir. İyot alımı eksik ya da fazla olmamalıdır. İyot alımını belirlemek için hipotiroidinin nedeni ortaya koyulmalıdır. Neden iyot eksikliği ise iyot alımı arttırılmalı, Hashimato hastalığı ise kısıtlanmalıdır.
  • DEMİR eksikliği de tiroid hücrelerinde bazı enzim aktivitelerini azaltarak (TPO) tiroid hormon sentezinin azalmasına neden olabilir. Hipotiroidizmi olan kişilerde kan demir düzeyinin kontrol edilmesi ve eksik ise tedavisi, diyet ile demir alımının da yeterli düzeyde olması gerekmektedir.
  • SELENYUM vücut için önemli elementlerdendir. Antioksidan, antienflamatuar etkiler yanı sıra tiroid hormon sentezinde rolü olan bazı proteinlerin yapısına katılır. Selenyum eksikliği ile hipotiroidizm ve otoimmun tiroiditler arasında (Hashimato hst. vb) ilişki olduğunu bildiren yayınlar mevcuttur. Hashimato hastalığı olan bireylerde yapılan bir çalışmada da selenyum desteğinin antikor seviyelerini düşürebileceği gösterilmiştir. Selenyumun yüksek miktarda alınması toksik etki gösterir. Bu nedenle diyete selenyumdan zengin besinlerin eklenmesi, bu mümkün olamıyorsa da 50-100 µg/gün selenyum takviyesi önerilmektedir. Bu takviye minerali içeren ilaçların 2-3 ay kullanımının ardından birikim ve toksiteyi önlemek için 1 ay ara verilesi gereklidir. Selenyumdan zengin besinler; deniz ürünleri, kırmızı ve beyaz et, tam tahıllar ve bazı yağlı tohumlardır. Deniz ürünlerinin yüksek iyot içeriği nedeniyle aşırı tüketilmemesine dikkat edilmelidir (haftada 1-2 gün). Sardalya, hindi, tavuk, ay çekirdeği, kuru fasulye, mercimek, kaju, mantar, ıspanak, ceviz, kuzu ciğeri ve yumurta selenyumdan zengin besinlerdendir.
  • GLUTEN: Çölyak hastalığında glütene karşı tolerans bozukluğu mevcut olup Hashimato hastalığı gibi diğer otoimmun hastalıklar ile birlikteliğinin sık olduğu bildirilmektedir. Bunun yanısıra hipotiroidizmi olan bireylerde sıkı uygulanan glütensiz diyet ile tiroid fonksiyonlarında iyileşme ve antikor düzeylerinde düşme gözlenmektedir. Özellikle çölyak hastalığı bulunanlarda glütensiz diyetin diğer otoimmun hastalıkların gelişimini engellediği bilinmektedir.
  • KİLO ARTIŞI: Azalan tiroid hormon düzeyi nedeniyle metabolizma hızı ve vücudun enerji harcama düzeyi düşmekte ve beslenme konusunda özen gösterilmesine karşın kilo artışı ya da obezite söz konusu olabilmektedir. Ağırlık kaybının ise tiroid fonksiyonları üzerinde olumlu etkisi vardır. Yapılan çalışmalarda kilo kontrolü sağlanan hipotiroidi hastalarında tiroid fonksiyonunda normal sınırlara kadar düzelme olabildiği bildirilmektedir. Düzenli egzersiz bu konuda büyük yarar sağlamaktadır. Hipotiroidide sıklıkla karşılaşılan insülin direnci, metabolik sendrom ve lipid profilindeki olumsuz değişikliklerin düzenlenmesi konusunda da egzersiz ve dengeli beslenme çok önemlidir.
  • KAN BASINCI ve HİPERLİPİDEMİ: Hipotiroidili bireylerde sıklıkla kan kollesterol ve trigliserid düzeylerinde yükselme saptanmaktadır.  Tiroid hormon değerlerinin tedavi ile normal sınırlara ulaştığı koşullarda lipid profili de genellikle normalize olur. Ancak hayvansal yağlardan fakir diyet ve egzersiz ile desteklemek çok önemlidir. Doymuş yağ alımının enerjinin %10’undan az olması, diyette karbonhidrat oranının %45-55 aralığında olması, basit şeker alımının toplam enerji alımının %10’undan az olması ve diyetle posa alımının artırılmasına dikkat edilmelidir. Hipotiroidide beklenenin aksine kan basıncında artış yine sık rastlanan bir durumdur. Hiperlipidemi ve metabolik sendrom ile birleştiğinde kardiyovasküler hastalılar açısından risk oluşturan bu durum tiroid hormon replasmanı ile düzelebilmektedir. Sebze ve meyvelerden, protein, posa, magnezyum, kalsiyum ve potasyumdan zengin; sodyum, yağ ve kolesterolden fakir bir beslenme kan basıncını düzenlemede etkilidir. Bu süreçte serum elektrolit düzeyleri de düzenli takip edilmelidir.
  • İNSÜLİN DİRENCİ: Vücudun insüline karşı biyolojik yanıtsızlığıdır. Tiroid hormon düzeylerinin düşük olması ile insülin direnci, her iki durumun kilo artışı ile ilişkili olması nedeniyle birbirinin etkisini arttıran ve tetikleyen parametrelerdir. Bunun dışında tiroid hormonlarının glukoz kullanımı ve insülin duyarlılığını artırıcı etkileri nedeniyle hi-potiroidide kan glukoz düzeylerinde artma ya da insülin direnci görülebilmektedir. Tedavi sürecinde uygun vücut ağırlığının sağlanması, diyette doymuş yağlar ve karbonhidratların kısıtlanması, sebze, meyve ve tam tahıl ürünlerinden zengin beslenme düzeninin oluşturulması önerilir.
  • OMEGA 3: Omega-3 yağ asitleri tiroiditlerde enflamasyonu azaltmak, tiroid hormon üretiminin desteklemek ve tiroid bezini doku hasarına karşı korumak gibi işlevlere sahiptir. Hipotiroidili bireylerde artan risk faktörlerinden biri olan kalp damar hastalıklarına karşı da koruyucu etkisi vardır. Omega-3 alımındaki yetersizlik, tiroid hormon salgılarını azaltır, hafıza ve bilişsel düşünce gibi normal beyin fonksiyonlarını bozar. Deniz ürünleri, dengeli miktarda iyot, selenyum ve omega 3’ü birarada içeren önemli besin kaynaklarıdır. Ancak tüketiminde aşırıya kaçmamaya da dikkat edilmelidir. Deniz ürünleri dışında keten tohumu ve ceviz de önemli omega 3 kaynaklarıdır.
  • D VİTAMİNİ: Düşük D vitamini seviyeleri, hipertiroidizm ve kemik yoğunluğu kaybı riskinde artış ile ilişkilidir. D vitamini en çok somon, sardalya, yumurta sarısı, süt ve mantar gibi kaynaklardan emilir.
  • ÇİNKO: Çinko da tiroit hormon sentezi için gerekli olan bir eser mineraldir. Çinko eksikliği hipotiroidide sıklıkla görülen ciltte kuruma, saç dökülmesi, depresyon, uyuşma ve kramp gibi bulguların belirginleşmesine katkıda bulunur. Organik yumurtalar, somon balığı başta olmak üzere deniz ürünleri, kabak ve chia tohumlarının yanı sıra ıspanak ve badem önemli çinko kaynaklarıdır.
  • A VİTAMİNİ: Tiroit hormonlarının üretimi ve salgılanmasında rol oynar. T4'ü T3'e dönüştürmede yardımcı olur, TSH’ı (tiroid uyarıcı hormon) normalleştirir ve tiroit tarafından iyot alımına yardımcı olur. En zengin A vitamini kaynakları havuç, tatlı patates, kabak, ıspanak ve koyu yeşil yapraklı sebzelerdir.
  • E VİTAMİNİ: Oksidatif stresi azaltarak otoimmun tiroiditlerde immun yanıtı normalleştirmeye katkı sağlar. Çiğ badem, pazı, ıspanak, avokado, zeytin ve yeşil yapraklı sebzeler E vitamini açısından zengindir.
  • B VİTAMİNLERİ: Tiroit fonksiyonlarını doğrudan etkileyebilmektedir. B6 vitamini, hipotiroidi semptomlarını azaltmak ve tiroit hormon üretimini desteklemek gibi işlevlere sahiptir. Otoimmün tiroit hastalıklarında immun yanıtı düzenleme konusunda da etkilidir. B kompleksi vitamininden zengin yiyecekleri tüketmek hipotiroidi semptomlarını azaltma konusunda yardımcı olabilir. B12 vitamini de hipotiroidinin gastrointestinal yakınmalar ve unutkanlık, uyuşmalar gibi bulguları açısından fayda sağlayabilmektedir. Dolmalık biber, ıspanak, kırmızı et, antep fıstığı, yumurta, somon ve ton balığı B kompleks vitaminleri açısından zengin besinleridir.
  • TİROZİN: Bir aminoasit olan tirozin, iyot ile birlikte tiroid hormon üretiminde yapı taşıdır.  Beyin ve bağışıklık sisteminin işlevinde de önemli rolü vardır. Depresyon, yorgunluk ve azalmış bağışıklık belirtileri olan hipotiroidili hastalarda yapılan çalışmalarda tirozin takviyesi tiroid hormon seviyelerini yükseltme ve nörolojik işlevleri düzenlemede etkili olmuştur. Fasulye, hindi eti, yulaf, tavuk, yumurta ve peynir yüksek tirozin içeriklidir.
  • C VİTAMİNİ: Tiroid hastalığı olan bireylerde C vitamininin antioksidan etkisi doku hasarını azaltmak ve hastalığın seyrini yavaşlatmak gibi etkilere sahiptir. Böylece tiroid hormon düzeylerinin azalmasının önüne geçmede fayda sağlamaktadır. C vitamini ayrıca midede asidik ortam yaratarak tiroid hormon ilaçlarının emilimini arttırmaktadır.  En iyi vitamin C vitamini kaynakları; dolmalık biber, çilek, limon, brokoli, greyfurt, portakal ve kividir. Ayrıca C vitamini takviyesi alınması da faydalıdır.

 

SONUÇ VE ÖNERİLER

  1. Meyve ve sebze tüketimine özen gösterin ancak guatrojen kabul edilen lahana, brokoli, şalgam, karnabahar, soya fasülyesi ve turp gibi sebzeleri aşırı tüketmekten kaçının.
  2. Deniz ürünleri tiroid işlevi için önemli olan iyot, omega 3 ve selenyumu birarada içeren önemli bir kaynak olduğundan haftada 1-2 kez tüketmeye çalışın. Aşırı iyot alımı hipotiroidilerde sakıncalı olduğundan miktarına ve sıklığına özen gösterin.
  3. Lif içeriği yüksek tam tahıl ürünleri tercih edin ve haftada 1-2 kere kurubaklagil tüketin.
  4. E vitamini, selenyum ve çinko içeriği yüksek olan keten tohumu, çiğ badem, ceviz gibi besinlerin diyetinizde yer almasına özen gösterin.
  5. Aşırı iyot alımından kaçınmak için tuz tüketiminin azaltın. Tuz aynı zamanda hipotiroidizmde oluşacak ödemin artmasına da etki edecektir. Tuz tüketimini azaltmak yanısıra günde 2-2.5 litre su içmeye çalışın.
  6. Yeterli ve kaliteli protein alımı tiroit bezi işlevi açısından esansiyel önemli vitamin, mineral ve aminoisidler için kaynak sağlamaktadır.
  7. Düzenli egzersiz metabolizmanızın daha hızlı çalışmasını sağlayacak, kilo kontrolü yanısıra insülin direnci ve kalp damar hastalıklarından korunmak açısından büyük yarar sağlayacaktır.

 

                                                                                                                 Prof. Dr. Özgür ÖMÜR

Bu makale 14 Mart 2022 tarihinde güncellendi. 0 kez okundu.

Yazar
Prof. Dr. Özgür Şanlı

Prof. Dr. Özgür Ömür, 25 Mayıs 1973 tarihinde İzmir’de doğmuştur. İlk-orta eğitimini İzmir ve Manisa illerinde tamamlamıştır. 1990-1996 yıllarında Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde üniversite eğitini almıştır. 1997 – 2001 yılları arasında Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Nükleer Tıp Anabilim Dalı’nda uzmanlık eğitini alarak aynı bölümde uzman doktor olarak göreve başlamıştır. 2008 yılında Doçentlik, 2014 yılında Profesörlük ünvanı almaya hak kazanmıştır. Bu süreçte nükleer tıp görüntüleme yöntemleri (sintigrafi, PET-BT) yanı sıra radyonüklid tedaviler konusunda çalışmalarıma devam etmiştir. Uzmanlık eğitimi ilk yıllarından başlayarak uzun yıllar tiroid kanseri üzerine çalışmıştır. Yaklaşık 15 yıldır primer ve metastatik karaciğer tümörlerinde uygulanan özel bir tedavi olan Yittrium-90 mikroküre (Transarteriyel Radyoembolizasyon) ile ilgile ...

Etiketler
Dikkatli beslenme
Prof. Dr. Özgür Şanlı
Prof. Dr. Özgür Şanlı
İzmir - Nükleer Tıp
Facebook Twitter Instagram Youtube