Ülkemizde kesin diyabet tanılı hasta oranı %10’a ulaşmıştır. Bunun yanında % 12-15 oranında gizli şeker diyebileceğimiz diyabet adayları vardır. Ülke nüfusunun yaklaşık % 25’i ya hastadır ya da hastalığa adaydır. Bu oranlar toplum adına can sıkıcı düzeye ulaşmıştır. Bu kadar kişinin risk altında olması genetik yatkınlıktan ziyade ancak bir şeyleri hatalı yapmamızla ilişkili olabilir. En başta sedanter yaşam şeklimiz, beslenme alışkanlığımız, yediğimiz gıdaların muhteviyatı hastalığın oluşumundaki en önemli faktörlerdir. Her dört bireyden birinin hasta veya risk altında olması başka türlü açıklanamaz.
Diyabet, glikoz metabolizmasının bozulduğu bir hastalıktır.Glikoz yaşamın devamı için kanda belirli seviyede bulunması gereken en önemli molekül, hücrelerin enerji kaynağı ve beynin ana yakıtıdır. Diyabet her yaş grubunda görülebilir. Tıp 1 diyabet daha çok çocukluk yaşlarda tip 2 ise erişkinlerde özellikle 40 yaş üstü bireylerde daha yaygındır. Ancak son yıllarda 20-30 yaş genç erişkin bireylerde de sıkça görülmeye başlamıştır.
Diyabetten Kurtulmak Mümkün mü?
Yemek öncesinde açlık krizleri, yemeklerden sonra yorgunluk, ellerde titreme, bilinç bozukluğu, kendini sürekli yorgun hissetme kaderiniz olmamalı. Hareketsiz yaşam, beslenme ve yılların getirdiği problemler çözülerek diyabetten kurtulmak mümkün olabilir. Her diyabet tanılı hastaya ‘’sen artık ilaç bağımlısısın ‘’demek doğru değildir. Tedavi mümkündür. Rahatımızdan ödün vererek beslenmemizi terbiye ederek ve süregelen kronik inflamasyon ile mücadele etmek koşulu ile mümkün olabilir.
Tedavideki farklı olan bakış açımız nedir ?
Bedenimizi üçlü bir yapı olarak değerlendirmeliyiz ;
Fiziksel Beden, Ruhsal Beden, Bilinçaltı
Fiziksel Beden: Gözle görülen laboratuvar olarak değerlendirilebilen yapı
Ruhsal Beden: Her daim hayatın akışından etkilenen bizi canlı kılan yapı
Bilinçaltı: Geçmiş yaşadıklarımızdan etkilenen çocukluk yaştan başlayarak nörolojik olarak ağlarını örerek hayatımıza yön veren korkularımız, cesaretimiz, direncimiz ve hırslarımızdan oluşan yapı
Hastalıkların temelinde aslında bu üçlü yapının bozulması yatmaktadır. Ruhsal yapı ve bilinçaltı ihmal edilerek hastalıklardan kurtulmak mümkün değildir.
Hastalığın oluşumunda en önemli sorun kronik inflamasyondur. Diyabet anlatılırken pek de bu konudan bahsedilmez. İnsülini merkeze alarak glikoz yüksekliği, HbA 1c değeri ve glikoz yükleme testinde çok bahsedilir ancak her nedense kronik inflamasyondan kimse söz etmez. Kronik inflamasyon aslında tüm kronik hastalıkların oluşumunda esas rol oynayan sorundur. Diyabetin kronik inflamatuvar bir hastalık olarak değerlendirilmesinde herhangi bir sakınca yoktur. Moleküler düzeyde pankreas rezervlerinin tükenmesine ve duyarsızlaşmasına neden olan da akut veya kronik inflamasyondur. Bağışıklık sisteminin rol oynadığı bu durumda lipid (yağ) metabolizması glikoz metabolizması ve insülin salınımı bozulmaktadır. Obez bireylerin diyabet hastalığına yatkınlık olma sebebi bu mekanizmalardan kaynaklanmaktadır.
Diyabet hastalığının tedavisinde sorunlu yaklaşım
Kanda glikoz tüketimi ve insülin duyarlılığını arttırmaya çalışmak ve dışarıdan sürekli olarak insülin vermek hastalığı idare etmekten öteye gidemez. bu nedenledir ki başlangıçta çok başarılı bir tedavi bir müddet sonra işe yaramaz ve değiştirilmek zorunda kalınır. Diyabet oluşumu multifaktöriyel olduğu gibi tedaviside böyle olmalıdır. Tek yönlü yaklaşım hatalara açıktır. Tek pencereden bakış tedavi etmede yetersiz kalacaktır. Kaldı ki bilinen tedavilere rağmen hastaların %50 sinden fazlasında komplikasyonlar görülmektedir. Bu durum bile diyabetin iyi tedavi edilmediğini gösterir. Kronik inflamasyon kan şekerinde sürekli olarak aşağı ve yukarı oynamaya neden olur. Yıllar ilerledikçe her gün damarsal ve sinirsel yapılar zarar görmektedir. Yalnızca kan şekeri düzeyi ve Hb A1C oranı takibi ile şeker hastalığının tedavisi mümkün değildir. Hastalık tümü yönleri ile ele alınmalı ve tedavi edilmelidir.
BİRAZDA HASTALIĞI ANLAMAYA ÇALIŞALIM
Glikoz nedir ?
Glikoz bir şeker molekülüdür. Kanda glikoz dışında başka şeker molekülleri de vardır ancak insüline duyarlı olan glikozdur. Vucudumuzun temel enerji kaynağıdır. Beynimizin acil durumlar hariç tek enerji kaynağıdır. Glikoz kanda 60-140 mg /dl aralığında bulunur. Gıda ile gelen glikoz acil ihtiyaç için harcanır fazlası karaciğerde kaslarda ve yağ dokusunda depolanır. Açken 90 mg /dl , tokken 200 mg /dl üstüne olması hastalık olarak değerlendirilir.
İnsülin Nedir Nasıl Çalışır ?
İnsülin, midenin arkasında safra kesesine komşu pankreastan salgılanan bir hormondur. Pankreas insülin ve glukagon ve sindirimde görevli tripsin gibi enzimler sentezleyen bir organdır. İnsülin beyin hücreleri hariç tüm hücrelere glikozun girişini sağlayan hormondur. Kandaki glikoz düzeyinin esas sorumlusudur. Şeker hastalığı, insülinin glikozu hücre içine alma sürecindeki bir dizi sorundan kaynaklanmaktadır. Yani hücre içine giremeyen glikoz kanda serbestçe dolaşmakta ve zamanla tüm yapılara zarar vermektedir. Glikoz hücre içine giremediğinden enerjiye dönüşemez bu nedenle sürekli olarak halsizlik yorgunluk görülür.
Diyabet Hastalığının Belirtileri
· Artan Susuzluk
· Sık Idrara Çıkma
· Açıklanamayan Kilo Kaybı
· Yorgunluk
· Açlık Hissi
· Sinirlilik
· Bulanık Görme
· Yavaş Iyileşen Yaralar
· Diş Eti, Cilt ve Vajinal Enfeksiyonlar
· Mantar İnfeksiyonları (Özellikle Ayak Tırnak Mantarı)
· İdrarda Keton Varlığı
Tip 2 Diyabet Nedenleri
Nedenine yönelik pek çok varsayım vardır. Ancak tek bir neden hastalığın oluşması için yetersizdir. Genetik ve çevresel faktörler, obezite, beslenme problemleri ve kronik inflamasyon Tip 2 diyabet gelişiminde en çok suçlanan unsurlardır.
Tip 2 Diyabet Için Risk Faktörleri
►Kilo
Obez bireylerde glikoz/insülin metabolizması ve korelasyonu (uyumlu çalışma) bozulur. Bunun neticesinde yağ kitlesinde artış olur. Yağ dokusu arttıkça insüline olan direnç de bir o kadar artar. Son yıllarda fast-food beslenme ve yüksek karbonhidrat alımına bağlı olarak çocuklarda obezitenin ve bununla birlikte diyabetin artma nedeni bu mekanizmadır.
►Hareketsizlik
Ne kadar az hareketli olursanız, riskiniz o kadar yüksek olur. Fiziksel aktivite kilonuzu kontrol etmenize yardımcı olur, enerji olarak glikozu kullanır ve hücrelerin insüline karşı daha duyarlı hale getirir.
►Aile öyküsü
Anne baba veya kardeşte diyabet olması hastalık riskinizi arttırır.
►Irk
Sebebi net olmamakla birlikte, siyah ırklar, İspanyollar, Amerika yerlileri ve Asya kökenli Amerikalılar dahil olmak üzere bazı ırklar daha fazla risk altındadırlar.
►Yaş
Yaşla beraber risk artar. Bunun nedeni, daha az egzersiz yapma, kas kitlesinde azalma ve yağ kitlesinde artma olarak açıklanmaktadır.
►Polikistik Over Sendromu
Diyabet polikistik over riskini arttırırken, polikistik overi olan bireylerinde de diyabet olma riski vardır.
►Hipertansiyon
140/90 mm Hg üzerinde kan basıncına sahip olmak, Tip 2 Diyabet riskini artırmaktadır.
►Anormal kolesterol ve trigliserit seviyeleri
HDL kolesterol veya “iyi” kolesterol seviyeleri düşük ve trigliserid oranı yüksek ise, Tip 2 Diyabet riski artar.
Komplikasyonlar (İstenmeyen Sonuçlar)
Komplikasyonları yavaş yavaş gelişir. Yıllar geçtikçe komplikasyon riski de bir o kadar yüksek olur. Kontrolsüz şeker hastalıklarında komplikasyonlar kaçınılmazdır. Maalesef hastalar uzun vadede bir şey hissetmediğinden durumu ciddiye almazlar. Hayatı felç edici komplikasyonlar kan şekerinin akıllıca kontrolü ile mümkündür.
Kalp-Damar Hastalığı
Şeker hastalığının en sık görülen yan etkisidir. Diyabet, göğüs ağrısı (anjina), koroner arter hastalığı (anjina), kalp krizi, arterlerin daralması (ateroskleroz) dahil olmak üzere çeşitli kardiyovasküler sorunların riskini önemli ölçüde arttırır. Şeker hastalarında, kalp hastalığı ve felç geçirme olasılığı normal insanlara göre daha yüksektir.
Sinir Hasarı (Nöropati)
Aşırı şeker, özellikle bacaklarınızda sinirlerinizi besleyen küçük kan damarlarının (kılcal damarların) duvarlarına zarar verebilir. Hastaların en sık şikayet ettiği durumdur. Sinir uçlarında hasar meydana geldiği için ellerde ve ayaklarda yavaş yavaş yukarı doğru yayılan karıncalanma, uyuşma, yanma ağrı hissizlik ve bazen de soğukluk ile kendini gösterir. El ve ayak sinirleri dışında sindirim ile ilgili sinirlerin zarar görmesi mide bulantısı, kusma, ishal veya kabızlık ile ilgili sorunlara neden olabilir. Erkeklerde erektil disfonksiyona neden olabilir.
Böbrek Hasarı (Nefropati)
Böbrekler, atıkları filtreleyen milyonlarca küçük kan damar kümelerini (glomerul) ihtiva eder. Diyabet bu hassas filtreleme sistemine zarar verebilir. Kontrolsüz diyabet böbrek yetmezliği, diyaliz ve böbrek nakli gerektirebilecek geri dönüşümsüz son dönem böbrek hastalığına neden olabilir. Malesef diyaliz merkezlerindeki hastaların yarısını diyabet hastaları oluşturmaktadır.
Göz Hasarı (Retinopati)
Diyabet, retinanın kan damarlarına (diyabetik retinopati) zarar verebilir ve potansiyel olarak körlüğe yol açabilir. Diyabet ayrıca katarakt ve glokom riskini arttırır. Çoğunlukla böbrek hasarı ile görme hasarı beraber görülür.
Ayak Hasarı
Ayaklarda sinir hasarı veya ayaklara zayıf kan akışı, çeşitli ayak komplikasyonları riskini artırır. İltihaplanma riski artar. Bu enfeksiyonlar nihayetinde ayak veya bacak amputasyonuna neden olabilir. Diyabet hastalarında en sık görülen cerrahi komplikasyondur. İyileşmeyen yaralar hem maddi hem de manevi bir çok sıkıntıya neden olmaktadır.
Cilt Durumu
Ayaklarda mantar ve bakteriyel enfeksiyonlar en sık görülen komplikasyonlardır. Diyabet hastalarının en sık hastaneye yatma nedenidir.
İşitme Bozukluğu
İşitme sorunları nöral hasara bağlı olarak diyabetli kişilerde daha yaygındır.
Alzheimer Hastalığı
Tip 2 diyabet, Alzheimer hastalığı gibi demans riskini artırabilir. Fizyopatoloji ile ilgili teoriler olsa da, henüz hiçbiri kanıtlanmamıştır.
Depresyon
Depresyon belirtileri Tip 1 ve Tip 2 Diyabetli kişilerde yaygındır. Depresyon diyabet yönetimini etkileyebilir.
TEDAVİ
Tip 2 Diyabetin tedavisi mümkündür. Yaşam şekli değişikliği başta olmak üzere, karaciğer yağlanması ve visseral yağlanma ile mücadele ederek hastalıktan kesin olarak kurtulmak mümkündür. bağırsak sağlığı başta olmak üzere metabolizmanın hızlandırılması bağışıklık siteminin güçlendirilmesi ve kas iskelet sisteminin aktive edilmesi ile tedavi pek ala mümkündür.
Diyabet hastalarında en fazla göz ardı edilen psikiyatrik durumlardır. Bu hastalık aslında bir aile hastalığıdır. Aile bireylerinden birinin diyabet olması tüm bireylerin yeme alışkanlığını etkiler. Bu nedenle aile olarak mücadele etmeli ve hasta bireyinde psikolojik durumları göz ardı edilmemelidir. Ruhsal durumla ilgilenme tedavinin bir parçası haline getirilmelidir.
Kas iskelet sisteminin aktive edilmesi aslında hastalığı çözecek süreçlerin ilk adımıdır. Genel olarak diyabetin tedavi sürecinde hareket egzersiz ihmal edilir. Nasihattan öteye geçmez. Bir çok hastanında en basit yürüme hareketini bile yaptığını sanmıyorum. Kaldı ki bizim kastettiğimiz bunun çok daha ötesinde ileri egzersiz süreçleri, manuel terapi ve osteopati tedavilerdir. Çünkü kronik tüm hastalıklarda kas iskelet sistemi, mezenşial yapılar ve konnektif dokular çoğunlukla sorunludur. Bu yapılar organların birbirleri ile bağlantısını ve iletişimi sağladığı için buradaki sorunlar giderilmeden hastalığı çözebilmek mümkün olmaz. Bu tedavilerle kördüğüm haline gelmiş süreçlerin çözülmesi amaçlanmaktadır.
Sonuç olarak ;
Diyabet hastalığı kaderiniz değildir. Sıkı bir hasta-hekim ilişkisi ve doğru yaklaşımla bu hastalıktan kurtulmak mümkündür.