Basur - hemoroid - mayasıl

Basur - hemoroid - mayasıl

Hemoroid hastalığı nedir, açıklar mısınız?

Halk arasında basur ya da mayasıl olarak bilinen hemoroidal has­ta­lık, normalde her insanda varolan anal kanaldaki yastıkçıkların dışarı doğru prolobe olması ya­ni fıtıklaşması olarak kabul edilir. Bu yastıkçıklar anüsün daralmasına bağlı alarak o böl­ge­de sıkışarak şişer, bunun sonucunda da kanamalara ve ağrıya neden olur. Bu hastalıkta ağrı i­kin­ci plandadır, ilk bulgusu genellikle kanamadır.

 

Bu hastalığın önemi için neler söyleyebilirsiniz?

Hemoroidal hastalık, toplumumuzda veya dış ülkelerde çok sık rast­lanan bir rahatsızlıktır. Yapılan bir araştırmaya göre, toplumun dörtte üçünde bu hastalığın gö­rüldüğü fakat hemoroidal rahatsızlığı olan kişilerin ancak dörtte birinin hekime ulaştığı, dört­te ikisinin kendi içinde bu sorunu halledebildiği ortaya çıkmıştır. Çünkü hemoroidal has­ta­lık grubu alevlenmeler ve iyileşme dönemleri gösterir. İyileşme döneminde kişi ra­hat­la­dı­ğı­nı, bu şikayetlerinden tamamen kurtulduğunu hisseder ve doğal olarak doktora gitme ihtiyacı duy­maz. Ancak kanama devam ederse, doktora gider. Hasta kanama ile geldiği zaman aksi is­pat edilinceye kadar ilk akla gelecek şey, makat bölgesinde bir rektal kitle var mı, bu kitle tü­mo­ral bir lezyon mu, kanser mi gibi risklerdir. Eğer kanser ise, sonuçları çok daha vahim o­la­bi­lir. Burada saha hekimlerinin, sağlık ocağında çalışan hekimlerin veya uzman hekimlerin dikkat etmesi gereken şey, böyle bir semptom ile polikliniğe başvuran, yani kanamalı bir lez­yon ile gelen hastaya sadece şöyle bir bakıp “evet sizin hemoroidiniz var, şu ilaçları kullanın” de­mek tamamen yanlıştır. O hastanın rahatsızlığının mutlaka ve mutlaka bir rektal muayene ve­ya bir endoskopik yöntem ile teyit edilmesi, bunun sonucunda hastaya “evet rektal bir kitleniz yok veya kanama yapacak başka bir rahatsızlığınız yok, hemoroid nedeni ile ka­na­ma­nız var” diyebilmek gerekir.

 

Hemoroid hastalığının belirtileri nelerdir?

Hastalar, özellikle iç hemoroidli hastalar kanama şikayeti ile ge­li­yor­lar. Çünkü iç hemoroidlerde ağrı daha az sıklıkta görülüyor. Dış hemoroidler ise, a­lev­len­di­ği, şiştiği, içinde kan pıhtısı biriktiği zaman hastalar ağrı şikayeti ile doktora başvuruyorlar. Zaten halk da bu konuda bilinçlenmiş diyebilirim, yani kanaması olur olmaz insanların ilk aklına gelen şey “acaba ben de tümör mü var veya kanser miyim” diye düşünüyor. Nadiren de ka­şıntı ve o bölgede ıslaklık hissi şikayetleri ile geliyorlar.

 

Hemoroid hastalığında risk grupları var mıdır?

Bu hastalık genellikle ayakta iş yapan kişilerde görülür ve garson has­talığı olarak bilinir. Ayrıca, uzun süreli oturanlarda sık olarak karşımıza çıkar. Hamilelikte mevcut hemoroidin, karın içi basıncın artmasına bağlı olarak o yastıkçıkların dışarı doğru çıkma ihtimali daha da yükselir. Eğer hamilelik öncesinde buna benzer semptomlar var ise, hamilelik bu semptomları daha da arttırır. Bunun da nedeni; karın içindeki basınç artar ve bu basınç artışına bağlı olarak oradaki yastıkçıklar içeride durmayıp, dışarı doğru çıkma gi­ri­şi­min­de bulunurlar.

 

Hastalığın nedenleri hakkında bilgi verir misiniz?

Hemoroidin oluşması için kabızlık önemli bir kolaylaştırıcı fak­tör­dür. İkinci olarak kişinin doğru bir beslenme alışkanlığının olmaması, üçüncü planda ise, tu­va­let disiplinimizin olmaması geliyor. Burada şunu kastediyorum; sabahları genellikle günün telaşı içinde kahvaltı yapmayız, defekasyon ihtiyacımız gelse de erteleriz, çünkü zaman kı­sıt­lı­dır. Nasıl olsa bir ara yaparım diye düşünürüz. İş yerinde de insanların büyük bir kısmı bü­yük abdestini yapmak istemez, eve dönünce kendi tuvaletini kullanmayı ister. Doğal olarak de­fekasyon yapmanın normal ritmini kaçırırız. Eğer ritm kaçarsa, beslenme alışkanlığı da bozuksa, kişi kabız kalır. Kabız kalındığında ıkınmayla birlikte karın içi basınç artacak, yine o yastıkçıklar dışarı doğru çıkmaya çalışacaklardır. Bu hastalıktaki en büyük neden, karın içi basıncını artırmaktır. Bir başka neden olarak sigarayı söyleyebiliriz. Sigaranın burada önemi, solunum yollarında daralmaya neden olmasıdır, bronşit ya da kronik akciğer hastalığı yap­ma­sı­dır. Bunun sonucunda aşırı zorlu öksürme karın içinin basıncını yine artırır. Kişi, öksürdüğü za­man oradaki yastıkçıklar dışarı doğru çıkmaya çalışırlar. Bunun sonucunda da hemoroidal hastalık yine sık olarak görülür.

 

Hemoroid hastalığı şiddetine göre sınıflandırılabilir mi?

Esasında iki sınıflama var. Bu sınıflamalardan birincisi he­mo­ro­id­le­rin içeride veya dışarıda olmasına göre iç hemoroidler ve dış hemoroidler olarak, ikinci sı­nıf­lama ise, hastanın semptomlarına göre yapılır. Semptomlara göre yapılan sınıflama iç he­mo­roidler için kullanılır. İç hemoroidlerde evre 1'de sadece hemoroidal yastıkçıkların anal ka­nalın içine doğru çıktığını görürüz. Evre 2'de hasta büyük abdest yaptığında hemoroidal yas­tıkçıklar dışarı çıkıp, kendiliğinden içeri kaçar. Evre 3'de hasta büyük abdest yaptığı za­man, hemoroidal yastıkçıklar dışarı çıkar ve hasta bu yastıkçıkları kendi el yardımıyla içeri yerleştirir. Evre 4'de ise, büyük abdest sonrası bu yastıkçıklar tamamen dışarıdadır, hasta el yardımıyla dahi içeri itemez. Yani toplam 4 evre vardır.

 

Hastalığın tanı yöntemlerinden söz eder misiniz?

Hemoroidde tanı yöntemi son derece basittir. Öncelikle anal bölge ile ilgili fizik muayene yapılmalıdır. Parmak ile yapılan rektum muayenesi dediğimiz yön­tem­le anal kanalın içinin tamamen değerlendirilmesi gerekir. Proktoloji masasında yan yatar pozisyonda veya secde pozisyonunda anal kanalın değerlendirilmesi yapılır. İkinci tanı yöntemi endoskopik yöntemdir. Başka bir hastalık olup olmadığını tespit etmek için mutlaka endoskopik değerlendirme yapılmalıdır. Biz kliniğimizde daha çok rektoskopiyi kullanıyoruz. Rijit bir rektoskop yardımı ile (yaklaşık 30 cm'lik bir alettir bu) tüm anal kanal, rektum ve sigmoid kolonun görüntülenmesi yapılır. Anal kanaldan itibaren ilk 30 cm'lik kısmı gör­me­miz birtakım hastalıklardan hemoroidi ayırt etmemizde bize yardımcı olur. Muayeneden sonra has­taya hemoroidal bir hastalığınız vardır ya da yoktur diyebiliriz. Ayrıca, bu yöntemler hemoroidal hastalığın makattaki çatlak, kaşıntı ve benzeri bir benign anorektal hastalığın ayırıcı tanısını net olarak koymamızda fayda sağlar.

 

Hemoroid hastalığının tedavisinde ne yapılmalıdır?

Öncelikle hastaya tuvalet eğitimi verilmelidir. Toplumumuzun dört­te üçü dışkılama prensiplerini yani nasıl tuvalet yapılacağını bilmemektedir. Evet, hepimiz tuvalet yapıyoruz ama bunun zamanı, geçiştirilmemesi, ıkınmadan tuvalet yapabilme gibi birtakım disiplinlerin sağlanması gerekir. Yani insanlara nasıl bir defekasyon ile makat böl­gesi hastalıklardan kurtulabileceklerini öğretiyoruz. Ayrıca, toplumumuzda hazır gıdalar çok popüler. Fast-food dediğimiz yiyecekler, kolalı, gazlı içecekler de sistemi agreve ediyor. Özetle ilk planda yapılması gereken tuvalet eğitimidir. Günlük her sabah, yataktan kalktıktan sonra nasıl elimizi, yüzümüzü yıkıyorsak aynı şekilde tuvalete gidip, en az bir 5 veya 10 dakika zaman ayırıp, büyük abdestiniz gelse de gelmese de ıkınmadan tuvaletinizi yapmaya ça­lışmalısınız. Şunu biliyoruz ki, 10 günün veya 14. günün sonunda hasta her sabah kalktıktan sonra rutin olarak aynı saatte büyük abdestini yapar hale geliyor. Böylece birikmeyen büyük abdest orada katılaşmıyor ve normal yumuşak kıvamda çıkıyor. Sertleştiği zaman ise orayı hırpalayarak, yırtarak çıkar. O nedenle ilk planda yapılması gereken defekasyon alışkanlığını hastalara öğretmek ve bu konuda hastaları eğitmektir.

 

İkinci olarak, her büyük abdest sonrası sıcak su banyoları yapılmalıdır. Hasta, her büyük abdestten sonra duşa girerek makat bölgesine telefon duşlarını 5-7 dakika tutup sıcak su banyosu yapmalıdır. Bu beş-on dakikalık sıcak su banyoları sayesinde has­ta­la­rın %60-70'inde semptomatik olarak şikayetlerin gerilediği veya tamamen kaybolduğu bildirilmektedir.

 

Üçüncü aşama, diyettir. Hastalara diyet uygularken, günlük yaşantılarında uygulayabilecekleri bir diyet programı önerilmelidir. Mesela; her sabah saat 07.00-07.30'da düzenli olarak kah­val­tı edilmeli, bu saatler geçiştirilmemelidir. Yine her sabah bir kahve fincanı sızma zey­tin­ya­ğı ve altı-yedi tane taze doğal zeytin bir kasenin içine konularak, esmer ekmek veya ke­pek ek­me­ği batırarak yenilmelidir. Sızma zeytinyağının gerçekten barsaklar üzerine olumlu et­kileri tespit edilmiştir. Sabahları bu şekilde kahvaltı edildikten sonra hastalara gün içinde en az 7-8 bardak su içmelerini tavsiye ediyoruz. Burada su, barsak sıvısını artırarak büyük ab­des­tin yumuşak bir şekilde çıkmasını sağlayacaktır. Ayrıca, kafeinli ve kolalı içeceklerden ve çaydan uzak durmak gerekir.

 

Öğle yemeğinde ise, mutlaka bir kase çorba, sebze yemeği (özellikle kabak, semiz otu, ıspanak, lahana vb.) yanında bir kase yoğurt ya da bir tabakyeşil salata yenmelidir.  Kırmızı et kesinlikle yasak ol­mamakla birlikte, yeterli miktarda alınmalı fakat ağırlıklı olarak kırmızı et ile bes­le­nil­me­me­lidir. Yeşil yapraklı bitkilerden ıspanak, pırasa, karnabahar, brokoli çok önemli besinler olup, yine kabızlığı engelleyici, defekasyonu düzenli olarak yapmamızı sağlayan bir rolleri var­dır. Yemekten 1 saat sonra bir tane kabuklu elma yenilmelidir. Yine bu da posalı diyet i­çi­ne girer ve büyük abdestin yumuşak bir şekilde çıkmasını sağlar. Akşam yemekleri genellikle geç saatlere bırakılmamalı, en geç saat 8'de yenilmelidir. Akşam yemeğinden bir saat sonra da bir tane kabuklu elma tavsiye ediyoruz. Bunun dışında yine kabuklu yiyeceklerden fındık, fıstık veya patlamış mısırı çerez olarak, aşırıya kaçmamak kaydı ile önerebiliriz hastalarımıza. Diyet olarak genelde posalı gıdalardan oluşan bu tarz bir beslenme şekli öneriyoruz. Fakat ö­ner­diğimiz bu diyetin kalorisi yüksek olduğu için hastalarımızı hamurlu ve tatlı gıdalardan uzak dur­ma­la­rı konusunda uyarıyoruz. Aksi takdirde bu beslenme şekli ile aşırı kilo alma du­ru­mu or­ta­ya çıkabilir.

 

Hemoroid hastalığının tedavisinde medikal tedavinin yeri nedir, bilgi verir misiniz?

Medikal tedavi iki aşamalıdır. Birincisi, çok yaygın olarak bilinen, o bölgeye sürülen krem, merhem, pomat, fitil gibi ilaçlar, ikinci kısmı ise, ağızdan alınan ilaçlardır. Şunu biliyoruz ki, o bölgeye fitil, krem, merhem veya benzeri ne uygulanırsa uygulansın sadece hastalığın yatışması sağlanmakta yani semptomlar geçiştirilmektedir. Onun için genellikle bir prensip olarak hastalarımızı o bölgeye herhangi bir krem, merhem vs. sürmemeleri konusunda en baştan uyarıyoruz ve böyle bir yöntemi kabul etmiyoruz. İkinci olarak, tedavide ağızdan alınacak ilaçlardan bahsedebiliriz. Genellikle kalsiyum dobeksilat ya da flavonoidler gibi etken maddeli ilaçlar kullanılmaktadır. Bunların içinden genellikle flavonoidler tercih edilmektedir. Ağızdan alınan bu ilaçların klinik çalışmalarda hemoroidal hastalığın semptomlarını geçirmede son derece etkili olduğu, %80-85'lere varan başarı oranları olduğu bildirilmiştir ki, biz de bu ilaçlarla aynı şekilde başarılar elde ettik. Bu ilaçlar vasküler paternin genişlemesini sağlayarak, yastıkçıkların sönmesine, orijinal haline gelmesinde etkili olurlar. Aynı zamanda eş zamanlı olarak kalp-damar cerrahisinde de kul­la­nıl­maktadırlar. Buradaki inflamasyonun geçiştirilmesini sağladığından ve damarları koruyucu et­kisi olmasından kaynaklanmaktadır. Hastaya bir işlem uygulanacaksa, ondan önceki dö­nem­de hastalığın evresinin gerilemesine ve daha optimum koşullarda müdahale etmemize olanak sağlar. Yani hastalığa agrevisyon gösterdiği akut dönemde, alevli dönemde müdahale e­dil­me­si ile yatışmış dönemde müdahale edilmesi arasında çok önemli farklar olmaktadır. Bu ilaçlar kon­servatif yöntemlerin başarısını son derece artırmakla birlikte, ilaç tedavisi tek başına ye­ter­li değildir, tedavinin bir parçasıdır. Mutlaka yardımcı yöntemlerle birlikte de­ğer­len­di­ril­me­li­dir.

 

Hemoroid hastalığının cerrahi tedavisi zor mudur ve bu tedavi şekli kesin çö­züm sağlar mı?

Her hemoroidi olan hasta cerrahi olmak zorunda değildir. Biz bu has­talığın %80'inine yakınını konservatif yöntemlerle yani mukozal fiksasyon metodları de­di­ği­miz infrared, skleroterapi, band ligasyonu gibi yöntemlerle tamamen çözmüş durumdayız. Çok az bir hasta grubunda bu tarz yöntemlerden başarı sağlamayıp, cerrahiye gidilmektedir. Bu yöntemlerden infrared, band ligasyonu veya skleroterapi genellikle evre 1 ve ikinci he­mo­ro­idal hastalığı olan grupta ilaç tedavisi ve takiben sıcak su banyoları uygulanmaktadır. Band ligasyonu sık olarak kullanılan bir yöntemdir. Bu yöntemde anal yastıkçıkların normal yerine fik­se edilmesi, yani aşağı doğru sarkan, prolabe olan yastığın yerine konulması şeklinde bir uy­gulama yapılmaktadır. Fikse edilmesi, bir bant aracılığı ile boğulması şeklindedir. Ve o  band kendiliğinden düşer. İnfrared, lazer yöntemi olup, daha çok evre 1'de uygulanan bir yön­tem­dir. Skleroterapi ise, yine o bölgedeki hemoroidal yastığın köküne uygulanan bir ilaç en­jek­siyonudur. Bunlar konservatif, cerrahi yapılmayan proktoloji laboratuarında ayaktan tedavi e­dilebilen hastalık gruplarıdır. Yani hastanın hiçbir şekilde hastanede yatmasına gerek yoktur, hastaya ek bir külfeti yoktur. Bu yöntemlerden sonra hastanın sadece dinlenmesi tavsiye edilir. Nor­mal rutin işlerine ertesi gün dönebileceği ifade edilir ki, hastalar da akut olarak semptomların gerilediğini ifade ederler.

 

Mukozal fiksasyon yöntemlerinden bir sonuç alamadığımız ve cerrahi uygulamak zorunda ol­du­ğu­muz hastalar ikinci grubu oluştururlar. Cerrahide Million Morgan yönteminden, Ferguson yöntemine kadar geleneksel bazı yöntemler vardır. Bunlar bilinen klasik yöntemler olup, ehil olmayan ellerde yapıldığı zaman son derece ağrılı ve komplikasyonlara son derece açık olan uygulamalardır. Cerrahi müdahalenin ağrılı olması, hastanın cerrahiden kaçmasına ve sonuçta hastalığın şiddetlenmesine neden olmaktadır. Hastalığı çok ilerlemiş vakalarda, hastanın hem iç hem de dış hemoroidinin varlığında cerrahi tedavi gerekebilir. Biz kliniğimizde cerrahi uygulamamız gereken hastalarda güncel yöntemleri tercih ediyoruz. Daha çok ağrıyı en aza indiren, ultrasonik dissektör, PPH stapler gibi yöntemleri uyguluyoruz. PPH stapler de hastayı bir gün yatırmak gerekiyor çünkü daha invazif bir işlemdir. Bir doku çıkartmanıza bağlı olarak bu hastalarda ağrı olabilir ama post-operatif 7.-8. günden sonra bu yöntemler arasında ağrı açısından herhangi bir üstünlük tespit edilmemiştir. Bizim en çok uyguladığımız yöntem, ultrasonik dissektör ile hemoroidektomi yöntemidir. Tabii mukozal fiksasyon yöntemlerinden başarı sağladığımız için hemoroidektomi yaptığımız hasta sayısının son derece azaldığını be­lirt­mek isterim.

 

Cerrahi uygulama sonrasında hastalığın nüks etme sıklığı için neler söy­le­ye­bi­lir­siniz?

Evet, hastalık nüks edebiliyor. Her genel cerrahi uzmanı he­mo­ro­i­dal hastalığın ne olduğunu bilmek zorunda ve bunun tedavisini uygulayabilir, ancak bir genel cer­rahi uzmanının proktoloji eğitimi almasında fayda var. Mukozal fiksasyon yöntemlerinin ne olduğunu, uygulanabilirliğini ve bu gelişmiş yeni teknolojilerin öğrenilmesi çok önemli. Yok­sa bu hastalığın tedavisi geleneksel yöntemlerle yapıldığı zaman birtakım sıkıntılar ortaya çık­mak­tadır ki, bunların en başında da nüks ihtimalinin yüksek olması gelmektedir. Gereksiz a­me­liyatlar uygulanması ve bunun sonucunda da aynı bölgeden hastalığın tekrar etmesi söz­ko­nu­su olabilir. Ya da hekimin dışında hastaya ait faktörler nedeniyle nüks görülebilir. Has­ta­ya sa­dece cerrahi müdahale yapılmıştır, dışkılama eğitimi verilmemiştir, bir diyet pro­to­ko­lü ö­ne­ril­memiştir. Hasta aynı şekilde beslenmesine devam etmektedir ve semptomları başka bir lo­ka­lizasyonla tekrar etmektedir.

 

Cerrahi tedavi sonrasında ortaya çıkabilecek komplikasyonlar nelerdir?

Cerrahi sonrasında ortaya çıkabilecek komplikasyonların başında, nüks gelir. Eğer uygun cerrahi yöntem seçilmez ve uygulanmazsa tekrar etme olasılığı vardır. İkinci olarak, eğer bu konuda ehil olmayan kişilerin elinde bir cerrahi yöntem uygulanırsa ki bu çok önemli, anal bölgede darlık meydana gelir. Yani serçe parmağın dahi giremeyeceği darlıkta bir anal kanal ile karşı karşıya kalabilirsiniz. Onun için mutlaka hastaların cerrahını i­yi seçmesi lazım. Darlık dışında üçüncü komplikasyon, o bölgede apse oluşmasıdır. Bu say­dık­larım hep cerrahi komplikasyonlardır. Bunlardan kaçınabilmek için, bunları yapmamayı öğrenmek gerekir. O nedenle de hasta sirkülasyonu yüksek olan merkezlerin veya bu konuda de­neyimli kişilerin yanında bir eğitim almakta fayda vardır.

 

Hemoroid hastalığından korunmak için neler yapılabilir?

Korunmak için öncelikle defekasyon alışkanlığı kazanmak gerekir. İkinci planda diyet gelir. Lifli, posalı yiyecekler, yeşil yapraklı sebzeler, kabuklu meyveler ile posa miktarının artırılması gerekir. Böylece büyük abdestin yumuşak bir şekilde çıkması sağlanır. Bunun dışında çay, kahve, kolalı içeceklerden uzak durulmalıdır. Ayrıca, günlük yaşantının verdiği stresten uzak durmak çok önemli bir noktadır. Çünkü stres, tamamen makat bölgesi hastalıkları ile paralel gider. Ayrıca, toplumsal olarak genellikle yapmadığımız spor konusuna da dikkat çekmek istiyorum. Basit, tempolu bir yürüyüş bile çok önemlidir veya yüzme bütün vücut fonksiyonları için çok iyi bir spordur. Ama yüzme sporu herkes için mümkün olmayabilir. Eğer düzenli olarak yüzebiliyorsanız, bu da kaslarınızın güçlenmesini, yine hemoroidal hastalık veya makat bölgesindeki hastalıklardan uzak dur­ma­nı­zı sağlar. Bunların dışında korunmada, günlük duş alımı yani kişisel hijyene dikkat etmek gerekir. Duş alımı da o bölge terlemeye müsait bir bölge olduğu için önem taşımaktadır. O bölgenin temizliği çok önemlidir ve günlük duşlarla da bunu destekleyebiliriz.

 

Özellikle hemoroidli hastalara düzenli beslenmelerini; kepek ekmek, bol meyve, sebze yemelerini, su içmelerini tavsiye ediyorum.. Tahriş yapıcı mad­de­ler­den, baharat, turşu ve alkolden uzak durmalarını öneriyorum. Bir kez daha düzenli olarak tuvalet alışkanlığı edinmeleri gerektiğini vurgulamakta yarar görüyorum. Büyük abdestlerini ı­kınmadan yapmalıdırlar ve ağır yük kaldırmama, ağır bir şey itmeme gibi noktalara da dikkat etmeliler. Ayrıca, aşırı kilo almasınlar. Önemle şunu da vurgulamak istiyorum, hemoroidal hastalığı olanlar, özellikle bayan hastalar cerrahların büyük bir kısmı erkek diye ve makat böl­ge­sinden muayene yapıldığı için sırf bu utanma duygusu nedeni ile muayene olmak is­te­mi­yor­lar. Çünkü bu konuda toplumda çok yanlış bir imaj var, muayene şekli bile çoğu zaman alay ko­nusu olabiliyor. Bunları hiç önemsemesinler, çünkü önemli olan hastalıklarıdır. Ve bu hastalığın da tedavisi olduğuna göre, mutlaka doktora gitsinler. 

Bu makale 16 Mart 2019 tarihinde güncellendi. 0 kez okundu.

Yazar
Prof. Dr. Sezai Leventoğlu

Prof. Dr. Sezai LEVENTOĞLU, lisans öncesi eğitimlerinin ardından 1988 yılında Ankara Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde başladığı tıp eğitimini 1994 yılında tamamlayarak tıp doktoru unvanı almıştır. İhtisasına ise 1997 yılında aynı üniversitesinin Genel Cerrahi Anabilim Dalı'nda yapmış ve 2002 yılında Genel Cerrahi Uzmanı olmuştur. 2002 yılından beri Ankara Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde Öğretim Üyesi olarak görev yapan Prof. Dr. Sezai LEVENTOĞLU, 2007 yılında Columbia University, New York Presbyterian Hospital'da çalışmalar yapmıştır. 2009 yılında ise Ankara Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde Doçentlik kadosuna atanmıştır. Aynı yıl Cleveland Clinic Foundation, Digestive Disease Center, Colon and Rectal Surgery Departmanı'nda Observer olarak çalışmalarda bulunmuştur.  Avrupa Kolorektal Cerrahi Derneği (ESCP), Amerika Kolorekt ...

Yazarı sosyal medya'da takip edin
Etiketler
Mayasıl nedir
Prof. Dr. Sezai Leventoğlu
Prof. Dr. Sezai Leventoğlu
Ankara - Genel Cerrahi
Facebook Twitter Instagram Youtube