Arzu nesnemiz ‘arka pencere’

Arzu nesnemiz ‘arka pencere’

Sinema tarihinin en büyük yönetmenlerinden biri kabul edilen Alfred Hitchcock’un 1954 yapımı Arka Pencere (Rear window) filminin 59 yıl sonra aynı heyecan ve merakla izleniyor olmasının nedeni film kahramanlarının apaçık röntgencilik faaliyetlerine seyircinin de katılmasını sağlamasındaki başarısıdır. Sinema acaba voyeuristic içgüdülere karşı çekici mi gelmektedir? Yoksa onları canlandırmaktamıdır ?

Film doğrudan pencereye yaklaşan kamera ile başlar. Üç bambu gölgelik tiyatro salonuna açılan perde gibi teker teker yavaşça açılarak sahneyi gözler önüne serer. Kamera avluyu sağdan başlayarak biz seyirciye sunar. Avluya bakan dairelerin içi rahatlıkla görünür, hepsinin perdeleri açıktır. Kendilerini teşhir etmek ister gibidir her bir daire. Avlunun 3 tarafını rahatlıkla gören pencere Jeff’in (seyircinin )evidir. Jeff alnı terden sırılsıklam olmuş, başı pencere eşiğine dayalı halde tekerlekli sandalyesinde uyurken sırtı avluya dönüktür. Avlu sahnesi sanki Jeff’in rüyayla karışık zihninin bir tür uzantısı gibi verilmektedir. İzleyeceklerimiz Jeff’in gördüğü bir rüya olmasın ? Freud’un bakışıyla insanın bilinçdışını en iyi yansıtan 3 şeyden biri rüyalardır. Bu minvalde izleyeceklerimiz Jeff’in psikanalizi olarak değerlendirilebilir.

Jeff’in alçıdaki bacağı üzerinde Jeffers’ın kırık kemikleri burada yatıyor diye yazmaktadır. Yani Jeff için alçısından kurtulmak aynı zamanda ölümden kurtulmak anlamına da gelmektedir. Jeff beline kadar alçı içinde zorunlu olarak evine hapsolmuştur. Seyirci de kendisi ile özdeşleştirdiği Jeff ile evin içine hapsolmuş gibidir(Jeff’in pencereden düşüş sahnesi dışında.)Oysa ki ev psikanalitik olarak farklı bir anlama gelmektedir. Anne, sadece içinden çıkılan ama içine girilemeyen, ev ise hem içine girilen hem de içinden çıkılabilen bir mekandır. Anne rahmine tekrar geri dönüş mümkün olmadığı için bunun kısmen gerçekleştiği yerdir ev. Evin içi anne bedeni gibi(rahim gibi) güveni sağlarken dışarısı yani annenin kucağı yasak arzuların mekanı olmaktadır. Tıpkı evin dışarısı gibi. Jeff için de dışarısı, gözetlemek yoluyla yasak arzuların doyurulduğu yer olmaktadır. Pervert yani cinsel doyumu cinsel ilişki harici yollarla sağlayanlardan biri de röntgencilerdir. Doyuma ancak gözetleme yoluyla ulaşırlar. Arzu ve sevgi nesnesini birleştirmekte zorluk çekerler. Jeff ‘normal’ cinsel ilişkiye girmesi maternal superegosu tarafından engellenen filmdeki erkek kahramandır. Psycho filmindeki Norman, The Birds filmindeki Mitch de böyledir. Alçıdaki kırık bacağı ile tam bir kastre erkeği temsil etmektedir. Güzel sevgilisi Liza’nın cinsel uyarılarına ise duyarsız kalmaktadır. Jeff’in karşı dairede gözetlediği evli çift ise onların ikamesi gibidir. Kadın, Jeff gibi hasta olarak yatmakta oysa kocası dilediği gibi hareket edebilmektedir. Jeff’e göre hareketten yoksun iki kişi de hareketli eşlerinin kurbanıdır. Bu minvalde Jeff’in gerçekleştiğini düşündüğü cinayet aslında bir projeksiyon savunma mekanizmasıdır. Yani Liza’dan bir şekilde kurtulma arzusunu yansıtmaktadır. Jeff Liza’yı sevmekte ancak ona arzu duymamaktadır. Jeff’in arzu duyduğu şey evin dışında olanı (yasak olanı) gözetlemektir. Perversiyon yani sapkınlık kişiyi enseste karşı koruyan bilinçdışı bir savunmadır. Böylelikle kişi ensestin suçluluğundan korunmuş olur. Filmde ne zaman ki Liza Jeff’in röntgenlediği alan içine girer, onun heyecan duyduğu nesne haline gelmiş olur böylelikle Jeff sevgi ve arzu nesnesini birleştirebilir. Pek çok Hitchkcock filminde gördüğümüz kendini düşmeye bırakma motifi ruhsal düşüşle, kurtuluş arasındaki gerilimi dile getirir. Burada ise Jeff’in orgazma kendini teslim etmesini de temsil ediyor olabilir.

Filmin sonunda en başta sıkıntılı halde uyuyan Jeff’in yerinde huzur içinde uyuyan Jeff vardır. Artık arzu nesnesi uzaklarda değil yanıbaşında uzanmaktadır.

Freud’un dediği gibi insan denen şey zaten sapkındır önemli olan psikopatolojisinin düzeyi yani onu ne derece bastırabildiğidir. Bu yüzden Hitchcock’un arka pencere filmi yıllar geçse de biz izleyiciler için arzumuzun nesnesi olarak işlev görmeye devam edecektir.

Bu makale 4 Nisan 2019 tarihinde güncellendi. 0 kez okundu.

Yazar
Uzm. Dr. Ebru Soylu

Uzm. Dr. Ebru Soylu, 25 Nisan 1971 yılında Samsun'da doğmuştur. Lisans öncesi öğrenimlerinin ardından Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde başladığı tıp eğitimini 1994 yılında tamamlayarak Tıp Doktoru unvanı almıştır. İhtisasını ise, 1996 - 2001 yılları arasında Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi'nde tamamlayarak Psikiyatri (Ruh sağlığı ve Hastalıkları) Uzmanı olmuştur. 2001-2004 yılları arasında Diyarbakır Devlet Hastanesi’nde uzman doktor olarak görev yapmış, aynı zamanda özel muayenehanesi'nde görev almıştır. Part-time olarak da Özel Bilim Sağlık Merkezi’nde bulunmuştur. 2004-2011 yılları arasında hem Çorum Devlet Hastanesi’nde hem özel muayenehanesi'nde görev alıp, bir süre de Özel Çorum Hastanesi’nde konsültan doktor olarak görev çalışmalarda bulunmuş, 2012 - 2018 yılları arasında ise Ankara Ulus Devlet Hastanesi'nde görev yapm ...

Etiketler
Ruh
Uzm. Dr. Ebru Soylu
Uzm. Dr. Ebru Soylu
Ankara - Psikiyatri
Facebook Twitter Instagram Youtube